20 Ocak 2025

KEDİ CİNAYETLERİ

Sonbaharın ilk günleriydi. Her şey Tuzlu Pati’nin cesedinin bulunmasıyla başladı. O güne kadar miutlu bir hayatları vardı. Oturdukları yerin girişindeki çok uzun, çok yapraklı at kestanesinin vedalaştığı yapraklarının arasında anne kişisi o sabah bulmuştu, boylu boyunca cansız uzanmış yatan Tuzlu Pati’yi. Görevli Murrrat, alacalı renkli tüylü bedeni açtığı çukura gömmüştü. Anne kişisi öyle demişti yani. Dökülen yapraklar sadece sonbaharın değil, kedi topluluğunu ilgilendiren kötü olayların da habercisiydi.

Birkaç gündür kayıp olduğunu bilseler de dönüp gelmesini uman kedi topluluğu, Tuzlu Pati’ye veda etmek için bir veda miyavlaması düzenledi. Olaylar tamamen dışlarında ve hızla geliştiği için cenazeye katılamamışlardı. Dorilerin arka bahçesinde yaptıkları veda miyavlamasına son yıllarda epey tembelleşen Şerife, ev sahibi oldukları için mecburen katılırken; Garfield, Bambıl, Kuzu, Fare, Perişan, Gölge, Bitter ve Rebeka, Tuzlu Pati’ye veda edip arkasından birkaç vefa mırlaması yapmak üzere geldiler. Bahçenin her yerinde üzgün üzgün salınan kedi kuyrukları görünüyordu. Evin anne kişisi görse ne düşünürdü?

Sitenin en yaşlı ve bilge kedisi Garfield, Tuzlu Pati’yi pek tanımadıklarını ama kaybından büyük acı duyduklarını söyledi. Diğer kediler de başlarını ve kuyruklarını eğerek onu tasdik ettiler. Garfield, sadece kediler değil, site kişileri arasında da oldukça saygın bir konuma sahipti. Diğer kedilerin içlerinden ne geçtiğinin farkındaydı. Saygı kuyruğunun ardından bir süre bekledi ve gırtlağını temizleyerek söze başladı. “Tuzlu Pati, sitemizde yaşamıyordu ama bizi sık sık ziyaret ederdi. Bir kedinin ölmesi için başına dokuz canını birden tüketen bir kötülük gelmesi gerekir. Sıradan sebeplerle öldüyse yapacak bir şey yok ama ölümüne sebep olacak bir kötülük yaşandıysa bunu bilmeliyiz. O yüzden hepiniz gözlerinizi iyi açın, bıyıklarınızı keskin tutun, insan kişilerinizin konuşmalarına kulak verin. Hem Tuzlu Pati’nin neden öldüğünü çözmeli hem de topluluğumuzu tehdit eden bir korkunçluk olup olmadığını öğrenmeliyiz” dedi.

Her zaman hızla paniğe kapılan Dori, acemi kediler gibi ortaya atılıp karmakarışık miyavlamaya başlayınca Garfield sert bir kuyruk sallamasıyla ona sakin olmasını ima etti. Bunun üzerine Dori, titreyen bir sesle çok korktuğunu bundan sonra dışarı çıkmak istemediğini miyavladı. Şerife ne zamandır kısık duran gözlerini aralayarak dik dik Dori’ye baktı. Ağzını açmadan karnından konuşuyor gibi “Sadece bir kedi öldü. Bu kadar korkmana gerek yok. Garfield’ın dediği gibi tedbirli olmamız gerekiyor” diye tısladı. Şerife soğukkanlı ve ters bir kediydi. Sahipleri dahil herkes, onu görünce biraz gerilirdi. Kimse onun miyavlamasının üstüne miyavlamadı.

Kuzu, Dori kadar korkmuyor Şerife’ye de katılmıyordu. Sitede bir süredir hareketli anlar yaşanıyordu. İnsan kişilerin, çocuk kişileri kedilerden uzak tutmak için kurdukları okullar bir zamandır kapalıydı ve çocuk kişiler sabahtan akşama kadar sokaktaydı. Çocuk kişilerin oradan oraya sürekli dolaşmaları sırasında köpekleri de peşlerinde geziyordu ve bu köpekler, sitenin köpek kişileri Freya’yla Tarçın’ın aksine kedilerle iyi geçinemiyordu. Onlar sitenin sokağında koşup havlamaya başlayınca Kuzu başta, birkaç kedi kendini en yakın ağaçta buluyordu. Kuzu ağaçları zaten severdi. İnsan kişilerinin balkonunda, balkon çatılarında gezer, ağaçlardaki kuş yuvalarına dadanır, etrafı seyrederdi. Ama korkuyla ağaca tırmanmak farklıydı. Hesaplamadan, bakmadan koştuğu için dallara çarpıp yara bere içinde kalıyordu. Biraz içine kapanık bir kedi olduğu için o an bir şey söylemese de etrafı seyretme işini bir gözetleme görevine çevirmeye karar verdi.  

-

Garfield, anne kişisinin telefondaki birine “Aaaa, tüh tüh, nereye gitmiş olabilir ki?” deyişine uyanıp kulak kabarttı. Anladığı kadarıyla Dori ortada yoktu. İçinden, “Korkak Dori, evin içinde bir yerlere saklanmıştır, zaten söylüyordu” diye geçirdi. Ama Dori’nin anne kişisi evin her yerine bakmış üzüntüyle kendi anne kişisine Dori’yi görüp görmediğini sormak istemişti. Bu kötüye işaretti. Kayıplar ikiye çıkmıştı.

Aynı gün etrafta bisikletle gezmeye çıkan evin çocuk kişisi eve üzgün döndü. Annesine yan sitenin kenarında tekir bir kedi ölüsü bulduğunu anlattı. Anne kişisi, kedi kayıplarının ve ölümlerinin bu kadar üst üste gelmesinin hiç güzel olmadığını söyledi. Aynı anda hüzünle Garfield’a baktılar. Garfield kedileri alarma geçirmesi gerektiğini anlamıştı. Hemen bir toplantı daha yapmaya karar verdi. Henüz Dori’den ölü ya da diri bir haber alamamışlardı ama bulunan ikinci kedi bedeni büyük bir tehlikenin işareti olabilirdi. Kediler oldukça dikkatli canlılardı ve arabalardan genellikle kaçarlardı. Bu kedinin ölümüne başka bir şey yol açmıştı belli ki.

Dorisiz toplantı hüzünlü başladı. Dori’yle ev arkadaşı sayılan Şerife, ondan birkaç gündür haber alamadıklarını doğruladı. Bu kayıp, Şerife’nin çok umurunda görünmüyordu, Dori onun için tüy döken ve sorun çıkaran alık bir ev arkadaşıydı sadece. Garfield yine de insan kişilerinden duyduklarını anlattı ve arkadaşlarının bir bilgisi olup olmadığını sordu. Kimse bir şey bilmiyordu. Belki Kuzu… Hayır, Kuzu da siyah parlak tüylerle kaplı başını “bilmiyorum” anlamında eğdi. Konuşacak çok bir şey yoktu. Tedbirleri arttırmak gerektiğine işaret edip dağıldılar. Artık herkes çok gergindi. Kedi topluluğu sürekli arkasını kolluyor, bıyıklarını titretip duruyordu.

-

Bu sabah Garfield, Kuzu’yu hep çıktığı ağaçta göremeyince onu birkaç gündür göremediğini fark etti. Önce bundan şüphelenmedi çünkü Kuzu simsiyah tüyleriyle karanlıklarda usta bir saklanmacıydı ve herkesle iletişim kurmayı sevmezdi. Ama Kuzu’nun anne kişisi de seslenip aranıyordu. Garfield anlamıştı, üzüntüyle kuyruğunu büktü. Belki de Kuzu, kuş gibi ağaçlara tünediği yerden bir şeyler görmüş ve kötüler tarafından ortadan kaldırılmıştı. Kuzu’nun kayıp olduğunu duyan kedilerin kuyrukları düştü. Tuzlu Pati, tanımadıkları kedi, Dori şimdi de Kuzu… Dört kedi birden kaybolmuş ya da ölmüştü. Saat daha hızlı işlemeye başlamıştı. Neler oluyor bulmalılardı.   

-

Garfield ortalığı kolaçan ederken insan kişilerini sitenin parkında bulunca şaşırdı. Site toplantısı dedikleri bir şey için bir aradaydılar. Anne kişisinin yanına gidip ayaklarının dibine uzandı. Sitede herkes tarafından sevildiği, kediden korkan insanlar bile ondan korkmadığı için bir dokunulmazlığı vardı. Uyuyor numarası yaparken rahat rahat onları dinleyebilirdi. Kedi kayıplarını konuşmalarını beklerken şaşkınlıkla bir insan kişisinin artan kedi nüfusundan şikâyet ettiğini duydu. Kaybolan dört kedinin farkında bile değillerdi. Anladığı kadarıyla sitenin sonunda, Tuzlu Pati’nin ölü bulunduğu yere çok yakın bir bahçede, birkaç kedi yavrulamış ve yavrular her tarafa dağılmıştı. İnsan kişiler, bahçelerindeki masaya örtü seremediklerini, sandalyelere minder koyamadıklarını, bebek kedilerin sürekli miyavladığını, her tarafın kedi kakası olduğunu falan söylüyordu. Duyduklarının bir kısmına katılmadığı halde bebek kedileri Garfield da sevmezdi. Her tarafa girer çıkar, hadsiz hadsiz büyüklerinin mama kabına dadanırlar, mamalarını etrafa saçarlar ve evet, kakalarını ortada bırakırlardı. İşte Bambıl salağı öyle değil miydi? Garfield’ın sevgili ailesine kendisini zorla kakalamıştı. Ama asaletten nasibini gram almamıştı, aptal! Tam o sırada başka bir site sakini geçenlerde beyaz bir minibüsten sitenin çıkışındaki parka birkaç kedi bırakıldığını kendi gözleriyle gördüğünü anlatıyordu.

-

Toplantıdan aldığı bilgileri arkadaşlarına aktaran Garfield onları uyanık olmaları yönünde tekrar tembihledi. Ah Kuzu! Ölmüş olmalıydı, yaşasaydı şimdi gözlem yeteneğiyle çok işe yarayabilirdi, daha önce Garfield’ın birkaç köpek saldırısını savuşturmasına yardım bile etmişti. Şerife evde oturduğu yerden pek bir bilgi sağlayamazdı. Rebeka o kadar tüylüydü ki önünü gördüğünden bile emin değillerdi. Fare’nin aklı bir karış havadaydı, sadece iri gözleriyle boş boş bakıyordu. Bambıl belki işe yarardı ama o da Garfield’ın sevgili ailesini kafaya almak için şirinlik yapmaktan başka bir şeye zaman bulamıyordu. Bitter desen o da başka bir sorundu. Kendisini insanların önüne atıyor, toz toprağın içinde dana gibi debeleniyordu. Geriye Garfield, Perişan ve Gölge kalıyordu ki bu işin sorumluluğu üç kedinin yüklenemeyeceği kadar ağırdı.

-

Bahçe parmaklıklarının tepesine tünemiş etrafa bakarken Garfield, Fare’nin koşarak geldiğini gördü. Nefes nefese kalan Fare bir ağız dolusu kelimeyi Garfield cümleye çevirsin diye önüne bıraktı. “Kirpiler, şu sondaki bahçelerde, neden bilmiyorum, çocuk ağlıyordu, kirpiler, iki üç tane, düşmüş yerlere, çocuk kişi, anne kişisine niye hareket etmiyorlar diyordu, kirpiler...” Bu Fare, Garfield’ın sabrını zorluyordu. Sert bir kuyruk sallaması ve öfkeli bir miyaklamayla onu sustururken “Bir nefes al ve düzgünce anlat” dedi. O sırada yanlarına yaklaşan Gölge, “Sitenin sonunda, hani bahçelerindeki bebek kedilerden şikâyet eden insan kişiler var ya bu sabah birkaç kirpi ölüsü bulmuşlar. Bebek kediler ölse bu kadar üzülmezlerdi sanırım ama kirpilere çok üzülmüşler. O evde yaşayan çocuk kişiler ağlıyordu” diye bir solukta anlatıp Garfield’ı işkenceden kurtardı. Hep birlikte işin aslını araştırmaya gittiler. Kirpilerin ölü bulunduğu bahçenin karşısında birkaç insan kişisi toplanmış fısıltıyla ama gergin bir şekilde konuşuyorlardı. Kedilerin kendilerini dinlediğinden hiç şüphelenmediler. İlki, “Bence kirpiler zehirlenmiş, belki de birisi kedi yavrularını öldürmek isterken yanlışlıkla onları öldürdü” derken diğeri neredeyse aynı anda karşı çıkıyordu: “Hiç sanmıyorum, bu kadar kötü bir insanla aynı yerde yaşadığımızı düşünmek bile istemiyorum. O yüzden böyle bir ihtimal yok bence.” Bir başkası arada kalmıştı: “Bilemedim, site toplantısında da kedilerden şikâyet etmişlerdi ama gerçekten hiç kimse bunu yapabilecek kadar kötü olamaz.”

Daha fazla bilgi alamayacaklarını anlayan kediler, Garfieldların bahçesine döndüler. Bu arada diğer kediler olayı duymuş toplanmıştı. Kedileri zehirlediği düşünülen site kişisinden intikam planları havada uçuşmaya başlamıştı bile. Kimisi karanlığa saklanıp kedi ve kirpi katili insan kişisinin yüzüne doğru atlamayı, kimisi çocuk kişilerini tırmalamayı planlıyor, kimisi en sevdiği çiçeğin dibine topluca çiş yapıp kurutmayı teklif ediyordu. Her ne kadar Tuzlu Pati’nin, yan sitede ölü bulunan tekir kedinin ve kirpilerin ölümlerinde ve Dori ile Kuzu’nun kaybında bu site kişisinin parmağı olduğuna dair bir delilleri yoksa da öfke mantıklarını yok etmişti. Miyavduyu çağrısında bulunmak tamamen beyhudeydi. Yine de yaşça diğer kedilerden büyük olan Garfield, Perişan ve Gölge şanslarını denediler. Panik halinde sağa sola saldıran diğerleri, üç kedinin delil toplama ve suçluyu ya da suçluları deliller üzerinden cezalandırma planına zoraki razı oldu. Tek şartları çabuk olunmasıydı. Olaylar soğumadan suçlu bulunmalı, suçlunun cezası kesilmeliydi. Kedi topluluğunun bir kayba daha tahammülü kalmamıştı.

-

Üç bilge kedi, sitenin çeşitli yerlerinde bulunan güvenlik kameralarının görüntülerini izlemeye karar verdiler. Bu çok iyi ama çok uçuk bir fikirdi. Güvenlik kulübesine girip “Merhaba, biz kamera kayıtlarını izlemeye geldik” diyemeyeceklerine göre kayıtların izlenmesi için bir sebep yapmaları gerekiyordu. Parlak fikir Gölge’den çıktı. Gölge, ne zamandır uzaktan uzaktan izlediği çocuk kişilerin ellerindeki beyaz şeylerin üstüne eğilip sivri uçlu bir aletle izler bıraktıklarını sonra “olmuş mu?” diye birbirlerine gösterdiklerini görmüştü. Bugüne kadar tırnakları makas görmemiş, doğal yöntemlerle kütüklerde ve kapı paspaslarında bilenmiş kediler, gece yarısı sitenin otoparkında duran araçların üstüne çocuk kişilerin yaptığı işaretlerden koyacaklar böylece Murrrat kameralardan bu işaretleri kimin yaptığına bakmak zorunda kalacaktı. Kediler de Murrrat’ı bu görevi sırasında çaktırmadan izleyecek kendi keşiflerini yapacaklardı. Murrrat kedilerin arabalara iz bıraktığını görse bile kendisi dahil kimse buna inanmazdı.

Hemen o akşam harekete geçtiler. Görevli kediler önce Gölge’den bırakmaları gereken işaretleri öğrendiler. Gölge onlara arabaların sert olduğunu, öyle insan teni gibi kolayca çizilmeyeceğini, izleri bırakabilmek için acıya katlanarak kararlı bir şekilde çalışmaları gerektiğini anlattı. Mümkünse tek hareketle büyük çizikler atmalılardı. Sitede yuvarlak ve renkli kulaklar takıp yürüyüş yapanlar ortadan kaybolduktan ve son araba otoparka girdikten sonra plan uygulamaya kondu. Zaten gece canlısı olan kediler için zamanlama işin en kolayıydı. Pati zorlayan, birkaç tırnağa mal olan yoğun çalışmalardan sonra sabaha karşı sitedeki en yeni arabalara işaretler konmuştu. Gölge yönettiği çalışmayı güneş doğarken gururla denetledi. Garfield yarı ev kedisi olduğundan rapor vermek için uyanmasını beklemek zorundaydı. İlk yürüyüş kişisi ortaya çıkmadan biraz dinlenmeye çekildiler. Şimdi iş arabalarına işaret bırakılan insan kişilerin işaretleri fark edip öfkelenmesine kalmıştı.

-

Her ne kadar kediler, işaretleri bırakırken üzülecek gibi oldularsa da sağ kalma içgüdüsü, katili bulma gerekliliği ve intikam duygusu onlara üzüntüyü bir kenara bıraktırmıştı. İlk isyan Fare’nin insan kişisinden geldi. Arabasını alalı daha bir ay bile geçmemişti. Sabah erken saatlerde renkli kulaklarını takıp yaptığı yürüyüş sırasında arabasındaki çizikleri görmüş, çok üzülmüştü. Gölge, işi tam zamanında bitirdikleri için derin bir nefes aldı. Sonraki gürültü, ölü kirpileri bulup ağlayan çocuk kişilerin evinde koptu. Arabalarına bakımı yeni yaptırmış olan insan kişiler, sabah kaportalarındaki “lele”leri görünce çok öfkelendiler.

Herkes tam da kedilerin hedeflediği şekilde okumayı yeni sökmekte olan çocuk kişilerden kuşkulandı. Olağan şüpheliler, kedilerin korkulu rüyası Paşa, Karamel ve Kral’ın sahibi çocuk kişiler oldu. Kirpilerin ölü bulunduğu gün olayı tartışan komşu kişiler, şimdi aynı yerde bu sefer de arabaları kimin çizmiş olabileceğini tartışıyorlardı. İlki, “Kim yapmış?” diye sorarken diğeri, “Arabalara harfler kazınmış, çocuklardan başka kim yapmış olabilir?” diyordu. Üçüncünün kafası yine karışık mırıldanıyordu: “Belki çocuklar değildir, bu kadar hızlı sonuca ulaşmamak lazım.”

-

Kedi topluluğu hedefine ulaşmıştı. Arabası çizilen site kişileri, site görevlisi Murrrat’ın kameralardan otoparkın kayıtlarını izlemesini talep ettiler. Çizikleri ilk fark eden Fare’nin insan kişisinin arabası bir süredir otoparkta durduğundan uzun bir zaman dilimine ait kayıtların incelenmesi gerekecekti. Oldukça sıkıcı bir iş de olsa Murrrat, site içindeki işlerin tamamını bırakıp kendini güvenlik kulübesine kapattı. Murrrat’ın bilmediği şey, yalnız olmadığıydı. Kulübedeki bilgisayarın ekranını en iyi görecekleri yere yerleşmiş esrarengiz takipçileri vardı.

Garfield, Gölge ve Perişan üç ayrı görev timi oluşturmuşlardı. Murrrat’ın kayıtları izlediği süre zarfında nöbetleşe çalışacak olan bu timler, Garfield-Bambıl, Gölge-Fare ve Perişan-Rebeka’dan oluşuyordu. Asıl işi tabi ki tahmin edileceği gibi tecrübeli kediler yapacaktı. Olur da ihtiyaç molası vermeleri gerekirse diye yanlarına diğer kedilerden birer partner almışlardı.

-

Kayıtların izlenmesi günler sürdü. Murrrat, bütün gün masa başında oturamıyor, sitenin sonbahar işlerini yapmak için inceleme görevini sık sık duraklatması gerekiyordu. Kedi timindekilerin artık başı dönmüştü. Gözlerinin önünden siteye ve park yerine giriş çıkış yapan arabalar, kargocular, motorlu kuryeler, yürüyüş yapan renkli kulaklı insanlar geçiyordu. Murrrat görüntüleri çabuk tarayabilmek için hızlandırdığından arada da aceleci adımlarla çocuk kişiler ve köpeklerinden oluşan bir kervan geçit yapıyordu. İncelemenin ortasında bir yerde Murrrat birden görüntüleri durdurdu. Kedi timi mola verdiğini sandı ama o bir şey görmüştü. Nöbet Garfield’la Bambıl’daydı. Garfield, Murrrat’ın ne gördüğünü anlamak için dikkat kesilirken patisiyle Bambıl’ı dürttü. Beceriksiz beceriksiz kendisini yalamakla meşgul Bambıl, hemen dikleşip ekrana kilitlendi. Görüntüyü artık altı göz birden tarıyordu. Murrrat’ın aklına bir şey gelmiş gibiydi, atlaya atlaya tarihte geri gidiyordu. Garfield iyice ayaklanmıştı, Murrrat bir şey görmüş olmalıydı. “İnşallah arabalara kimin imza attığını anlamamıştır” diye düşünürken görüntüye panik halinde giren Tuzlu Pati’yi tanıdı. Tuzlu Pati, korkmuş ve sinmiş şekilde bir şeye bakıyordu. Her an kaçmaya hazır bedeninde büyük bir gerginlik vardı. Baktığı tarafta şimşek gibi bir hareketle Paşa belirdi. Göz açıp kapayıncaya kadar Tuzlu Pati’yi boynundan yakaladı. Garfield daha fazlasına bakamadı.

-

Tam üç gün neredeyse kesintisiz uyudu Garfield. Kalkıp mamasını yiyor, biraz su içiyor, kumunu ziyaret edip yeniden yatıyordu. Dışarı çıkmakta hiç gözü yoktu. Sahipleri endişelenmiş, veterinerden, “Mamasını yiyip tuvalete gidiyorsa endişelenmeyin” cevabını almışlardı. Garfield’ın asla görmek istemediği şeylere şahit olduğunu bilemezlerdi. Üç günün sonunda soluk sonbahar güneşine çıktığında kendisini Bambıl karşıladı. Murrrat’ın taramaları, kameralar otoparkı gereken açıda görüntülemediği için arabaları kimin çizdiği konusunda sonuçsuz kalmıştı. Arabaların sahipleri durumu olgunlukla mecburen kabullenmişlerdi. Onu geri getirmeyecekse de Murrrat’ın beş günlük çalışması, Tuzlu Pati’nin katilinin bulunmasını sağlamıştı. Dori ve Kuzu’dan hala haber yoktu ama artık kimse sağ dönmelerini beklemiyordu. Kirpilere gelince onların neden öldüğünü hala kimse bilmiyor.

Esra Özer Duru, Ankara, 13.01.2025  

 

12 Ocak 2025

Cumaya Gittim Geleceğim VII İTİRAZIM VAR!

Beklenmedik gelişmeler nedeniyle bu hafta ikinci Cuma yazısını yazmam gerekti. Bu ülkede doğmuş 48 yaşında bir kadınım. Hayatımın her günü, hadi abartmayayım bir gün durup bir günü, bütün kadınlar gibi varlık mücadelesi verdim. Ailede, okulda, işte, sokakta, camide; erkek olsak bazı işlerin ne kadar kolay olacağını göre göre yaşadık. Yine birçok kadın gibi ben de erkeklere ne kadar benzersem o kadar rahat edeceğim mesajını aldım, günlük hayatta “erkek gibi” davranmayı öğrendim. Hayatımın ilk günlerinden itibaren ben ve başka kadınlar, şimdi tarif ettiğim şekilde “cinsiyetsizleştirme” politikasına maruz kaldık. Şu koca yeryüzüne kadınsak nasıl sığdırılmadığımızı, nasıl hiçbir yerde (camide dahi) yerimiz olmadığını nefes alıp verir gibi idrak ettik. Bir yere gittiğimizde bize “uygun” yer bulunamadığının, orada bulunmamızdan oranın yerlilerinin ne kadar rahatsız olduğunun hep farkında olduk.

Dün Cuma namazı için Ankara Gölbaşı’nda, Gölbaşı’nın büyük ihtimalle en büyük camisi olan Mevlana Camii’ne gittim. Safları sıklaştırsalar ancak alt katı doldurabilecek erkek müminler mutlu mutlu, sıcak sıcak, caminin altını üstünü, sağını solunu, bildikleri gibi doldurdukları için bir tek bana koca camide yer kalmamıştı. Elimde seccademle kadınlar kısmını ararken içeride iki tur attım. En son üst katta uygun bulduğum bir köşeye seccademi serip namazımı orada kılacağımı gösterince bir işaretçi amca aşağıda bir oda tarif etti. Yersiz bir iş peşinde olduğuma dair şaşkın bakışlar arasında seccademi toplayıp tarif edilen yere gittim. Kapısına yaslanmış insanlardan izin isteyip girdiğim odada namazımı tek başıma, soğukta, elektrik süpürgeleriyle birlikte kılarken Cuma hutbesinin ironisi canımı yaktı.

Hutbede, Rabbimizin insanı bir kadın ve bir erkek olarak aynı özden yarattığına dikkat çekilerek cinsiyetlerin herhangi bir üstünlük ya da eksiklik sebebi olmadığı vurgulanıyordu. O sırada ben bir ayrımcılığın tam göbeğinde namaz kılmaya çalışıyordum. Her iki cins birbirinin rakibi ya da alternatifi değil, tamamlayıcısı ve destekleyicisiydi ama ben kendimi “Allah’ın evi”nde yapayalnız ve istenmeyen bir kul olarak hissetmemek için üstün bir çaba sarf ediyordum. Hz. Ömer’e hutbe sırasında itiraz eden kadın sahabe geldi aklıma, onun kadar cesur değildim. “Dünyada bu yalnızlık hissi herhangi bir insana reva mıdır?” diye düşünürken Allah’ın emirleri ile toplumsal kodları birbirinden ayırabildiğim için şükrettim.

Yıllardır çeşit çeşit ortamda bulundum. Kur’an-ı Kerim’de ataerkil bir ton olduğunu söyleyen arkadaşlarıma itiraz ettim. O “ton”un Allah’a ve O’nun muhteşem kitabına, dinine ait olmadığını anlatmaya çalıştım. Bugüne kadar şu yeryüzünde bu toplumsal kodlar yüzünden bir tek kız çocuğu “Allah galiba erkek!” diye düşündüyse bu vebal kıyamet günü hepimize yeter. Bir tek kadın kendini rahatsız, tehdit altında hissetti ve onun için camiden, dinden uzaklaştıysa bunun sorumluluğunun altında hep birlikte kalırız. Geldiğimiz noktada dayatılan toplumsal din anlayışına, İslam’ın erkek dini gibi takdim edilmesine itirazım var! Ama tek başımıza yaptığımız bu itirazın hiçbir manası olmuyor. Cami cemaatini yönlendirmek, kadınların varlık mücadelesinin haklılığını anlatmak için kurumsal destek gerekiyor. (Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş @dibalierbas, Din İşleri Genel Müdürlüğü @dibdhgm, Ankara Müftülüğü @ankaramuftulugu, Gölbaşı Müftülüğü @golbasimuftulugu.)

Kızkardeşlerime de kırgınım. Cuma yazılarıma destek vermiyorlar diye falan değil! O zor yola, alacağım desteğin sınırlı olacağını ve büyük bir işe kalkıştığımı bilerek çıktım. Dünkü üzüntüme rağmen Allah izin verdiği, gücüm yettiği müddetçe yazmaya devam etmek istiyorum. Kırgınım çünkü -ne kadar zamandır bilmiyorum- istenmediğimiz camilerde bulunmamayı nasıl kabullendiniz? Kırgınım çünkü nasıl “Yüce Allah, neden sadece erkeklere, üstün bir sevap kazanacakları bir ibadet ikram etti?” diye sorgulamadınız? Kırgınım çünkü “üstünlük takvadadır” buyuran Rabbimizin böyle bir ayrım yapacağını (haşa) nasıl aklınız aldı?

Cuma yazılarını yazmaya başlarken bu noktaya eninde sonunda geleceğimi biliyordum da böyle hızlı olmasını beklemiyordum. Keşke küçücük Gölbaşı’nda bir yetkili, her hafta benim yaptığım gibi ayrı bir camide Cuma kılsa ve bu eksikleri benim yerime tespit etseydi. Kendime bir önem atfediyor da değilim. Sadece bir kadın olarak camide mutlu ve rahat olmak istiyorum. Bence çok şey istemiyorum.

(Sizden gelecek yeni cami notları için bilgi@hertaraf.com, yetkililerin dikkatini çekebilmek için: Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş @dibalierbas, Din İşleri Genel Müdürlüğü @dibdhgm, Ankara Müftülüğü @ankaramuftulugu, Gölbaşı Müftülüğü @golbasimuftulugu.) 

https://hertaraf.com/koseyazisi-esra-duru-cuma-namazina-gittim-gelecegim-vii-itirazim-var-4426

Esra Özer Duru, Ankara, 11 Ocak 2025.  

09 Ocak 2025

Cumaya Gittim Geleceğim VI GAZZELİ CUMA

Dün bir hayır derneğinin Gazzeli çocuklara pasta ikram ettiği etkinliğin videosunu izledim. Çok uzun zamandır pasta yemeyen çocuklar ayrı, yedirenler ayrı mutlu. 15 aydır Gazzesiz bir anımız geçmiyor. Her an acziyetimizle sınanıyoruz. Gözyaşlarımız onların kanlarına karışıyor. Acıyı anlatacak kelimemiz kalmadı. Gazze’yi unutmamak, orada yaşanan zulme alışmamak, katil İsrail’in katilliğini yüzüne vurmak için susmadan, yorulmadan çabalamaya devam ediyoruz. Aslında Gazze’den başka bir konu konuşmak da içimizden gelmiyor. 

Dronesuz, füzesiz bir gökyüzüne uyanabildiğimiz, özgür insanlar olarak imamı-müezzini, kubbesi, mihrabı, cemaati bulunan camilerde Cuma namazı kılabildiğimiz, çocuklarımıza temiz su, iç çamaşırı, banyo, yemek, ilaç, doktor, ev, yatak, akla gelebilecek bütün temel ihtiyaçları sunabildiğimiz, olağan gerekçelerle vefat etmiş yakınlarımızın arkasından sakin sakin dua edebildiğimiz için vicdan azabı çekmediğimiz bir gün, bir an dahi geçmiyor. Kontrolümüzün, müdahalemizin hiç olamadığı bir alanda her gün sadece şahit olduğumuz bu zulüm; Gazzelilerin yaşadığı dehşetle asla kıyaslanamaz ama şahitlerde de birçok sıkıntıya yol açıyor. Sağ kalan suçluluğu, hayata yabancılaşma, yaşama isteğini kaybetme, güven duygusunun zedelenmesi, adalete inancın sarsılması, genel adıyla depresyon bunlardan bazıları. İşte Gazze’yi konuşmaya takatimiz olsun diye; aksaklıkları görüp dile getirebileceğimiz, derdimizi anlatabileceğimiz, nispeten çok daha küçük bir alan bulup orada günlük mücadelemizi verebilir ve kendimizi bu depresyondan bir nebze uzak tutabiliriz. Kadınların Cuma namazlarında yaşadıklarını tespit anlamındaki yazılar böyle bir gerekçeyle ortaya çıktı.

Haymana Hacı Baba (Yeni) Camii

Bu haftaki Cuma vakti cami incelememiz, Sevgili Cuma namazı yoldaşım annem Mine Özer’den. Annem, Haymana’daki Eski Camii’de yer bulamayınca gittikleri Yeni Camii ya da diğer adıyla Hacı Baba Camii’nden cuma izlenimlerini aktarıyor. Birkaç basamakla çıkılan camide, kadınların namaz kılması için yapılan asıl bölümün kapısı kilitli ve depo olarak kullanılıyor. Caminin ana girişinde solda üzerine kadınlar bölümü yazılmış ayakkabılığı da olan bir yer bulunuyor. İçerideki kombi ve bir kısmı açıktan geçen kalorifer tesisatı mekânı daraltıyor. Ortamın sıcaklığı iyi ancak halının üstü oldukça tozlu. Yeterli miktarda tabure bulunuyor, ses sistemi gayet iyi, hutbe anlaşılıyor. Bu bölümün duvarına caminin içini görecek şekilde bir cam yapılmış ama camda perde var. Dolayısıyla zaten caminin içini, kubbeyi, minberi, mihrabı görmeniz mümkün değil. Caminin iki tuvaleti de kirli ve kullanılmaz durumda.

Sizden gelecek yeni cami notlarını Hertaraf’ın bilgi@hertaraf.com adresine beklemeye devam ediyoruz. (Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş @dibalierbas, Din İşleri Genel Müdürlüğü @dibdhgm, Ankara Müftülüğü @ankaramuftulugu, @haymanamuftulugu.)     

https://hertaraf.com/koseyazisi-esra-duru-cumaya-gittim-donecegim-vi-gazzeli-cuma-4423 

Esra Özer Duru, Ankara, 9 Ocak 2025.  

07 Ocak 2025

SARIYA ÖVGÜ

Sıcak yaz akşamlarında bahçelerde, odalarda, zayıf ampullerde bir bir yanar

Yorgunca huzur…

Tüplü televizyonun ışığında, kanepede uyuklarken üstüne örtülür

Yumuşacık huzur…

Rengin sararmış kuzum der annen

Bitkince huzur…

Kokladığın zambaklardan burnuna değer

Muzipçe huzur…

Bir bahar günü okul sırasında umulmadık soğuk dondururken çoraplarını

Sırtına değer

Ilıkça huzur…

Çoktan terk edilmiş, çocuksuz kalmış parkta, yalnız bir yürüyüş hışırdar

Hüzünle huzur…

Güneşte unutulmuş takvim yapraklarında

Yaşlanır huzur…

Esra Özer Duru, Ankara, 16 Eylül 2022.

03 Ocak 2025

Cumaya Gittim Geleceğim V İYİLER DEĞİL, KÖTÜLER İSTİSNA OLSUN

Okulda Hukukun Temel Kavramları diye bir ders almıştık. Adı üstünde temel kavramların yanı sıra Türkiye’nin bugüne kadarki anayasalarının genel özelliklerini de işlemiştik. 82 Anayasası için “İstisnalar Anayasası” dendiğini orada öğrenmiştik. Herkes, istisnaları sayılana kadar her hakka sahipti. İstisnalar o kadar kapsamlıydı ki sonuçta hiç kimse temel hak ve özgürlüklerden yararlanamıyordu. Bu istisna bahsinin birinci yorumu.

Suriyeli kardeşlerimiz 14 yıllık savaşın ardından ülkelerine dönerken bize teşekkür ediyorlar. Hertaraf yazarlarının bulunduğu bir grupta, Suriyelilerin ülkemizde yaşadıkları acılar hatırlatılarak bu teşekkür mesajları onların güzelliklerine bağlanınca bir dostumuz, “Kötü insanlar var, biliyorum onların yaptıkları gündem oluyor. İyiliğin gürültüsü olmaz. Orana vurursanız eğer mukayese bile olmaz esasında” diyerek bir hatırlatma yaptı. Bu da istisna bahsinin iyiliğin, iyi standartların genel kural; kötülüğün, kötü standartların istisna olması gerektiğine dair bir bakışla ikinci yorumu.

Kamudan iki örnek: TBMM Mescidi ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Mescidi

Kadınların ibadetlerini herhangi bir zorluk çekmeden ya da bir fedakârlığa katlanmadan yapabildikleri iki örnekle cami gözlemlerimize devam ediyoruz. Bu haftaki örnekler için notlarını bizimle paylaşan Banu Ergül’e teşekkür ederiz. Birinci gözlem Cuma namazı değil de vakit namazlarında TBMM’nin giriş katının altında bulunan TBMM Mescidine dair. Ergül, mescide merdiveni kullanarak inmiş ancak TBMM’nin asansörlü bir bina olmasından hareketle mescit katına asansör olduğunu düşünüyor. Mescit ile aynı katta mescitten bağımsız ve giriş kapısı içerinin dışardan görülmesini engelleyecek şekilde tasarlanmış bir tuvalet bulunuyor. Abdest alma yeri 4 ya da 5 kişilik. Her abdest taburesinin yanına abdest alırken ayağa kalkmadan uzanabileceğiniz şekilde kâğıt havluluk ve çöp kutusu yerleştirilmiş. Böylece abdest alan kişi ayağa kalkıp seke seke havlu almaya gitmek ya da abdest almadan önce havlularını hazırlamak zorunda kalmıyor. Mescit girişinde yeterli sayıda ayakkabılık mevcut. Mescidin içi ferah ve temiz. Ses sistemi gayet iyi çalışıyor. Sonuç olarak TBMM Mescidi biraz ücra bir yerde olsa da abdestinizi ve namazınızı konforlu bir şekilde eda edebiliyorsunuz.     

Ergül’ün ikinci gözlemi, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının Eskişehir Yolundaki binasının mescidine ilişkin. Mescit, alışıldığı üzere otopark girişinde sadece kadınların kullanımına özel bir şekilde düzenlenmiş. Aynı katta TBMM Mescidinde olduğu gibi mescitten bağımsız bir tuvalet bulunuyor. İçinde abdesthanesi bulunan mescidin girişi gayet ferah ve korunaklı. Mescit girişinde bir ayakkabılığın ve askılığın bulunduğu antre yer alıyor. Bu antreden abdesthaneye ve mescide geçiş imkânı sağlanmış. Abdesthane oldukça geniş, ortada bir oturma alanı var. Sıcak su mevcut. Sık aralıklarla ayna ve kâğıt havlu takılmış. İsterseniz kullanmanız için plastik terlikler de bırakılmış. Namaz kılma alanı gayet ferah, temiz ve sıcak. Cemaatin en kalabalık olduğu Cuma vakitleri dahil hiçbir zaman erkeklerin kullanımına tahsis edilmesi gerekmiyor. Ses sistemi oldukça iyi. İmam ve müezzinin kıraati, hutbeler gayet net anlaşılabiliyor. Mescit, mesai çıkışlarında annelerinin yanına gelen çocukların sesleriyle şenleniyor.

Demek ki mümkün

Bu haftaki örneklerin ikisi de kamuya ait mescitlerden. Bunlara bakıldığında kadınların herhangi bir sorun yaşamayacağı mescit ve camiler tasarlamanın mümkün olduğunu açıkça görüyoruz. En baştaki istisna bahsine dönecek olursak kadınların ibadet edebilmek için fedakârlıklar yapmak zorunda kaldığı camiler, mescitler, tüm camiler içinde istisna olmalıydı ki mazur görülebilsin. Şimdiki tabloda iyi örnekler istisna gibi duruyor.

Sizden gelecek yeni cami notlarını Hertaraf’ın bilgi@hertaraf.com adresine beklemeye devam ediyoruz. (Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş @dibalierbas, Din İşleri Genel Müdürlüğü @dibdhgm, Ankara Müftülüğü @ankaramuftulugu, Çankaya Müftülüğü @cankayamuftulugu.) 

https://www.hertaraf.com/koseyazisi-esra-duru-cumaya-gittim-gelecegim-v-iyiler-degil-kotuler-istisna-olsun-4416

Esra Özer Duru, Ankara, 2 Ocak 2024.

Taze Taze Hikâyeler

BEKLEME ODASI

Mart ayı ortalarıydı. Hava, okullardaki mevsim tablolarında her zaman bahara dahil edilmesine rağmen, yıllardır rolüne direnen bu aya yakışı...

Yeni Yazılardan Haberdar Olun

Kaçırmayın!