Yine bir Cuma, Cuma namazına gittik. Kadın kısmının kapısı kilitli. Ezan okunuyor, bizi bir telaş aldı. Şu kenarda kılıversek, mümkün değil. Anahtarı soralım diye camiye girmek isteyince bu sefer içeride bir telaş. Salgın hastalıkla falan giriyormuşuz ya da orduyla baskına gitmişiz muamelesi. Halbuki bir annem, bir ben maalesef. Cemaatten; imamı, müezzini tanıyan biri alelacele anahtarı getirdi, namaza yetiştik. Çoğu camide, üç-beş metrekarelik kadınlar “odası”na göz dikilmesi, kadınlar kısmı büyükse alt katta erkek cemaat dolmuş taşmış gibi o katın yarıdan fazlasının paravanla bölünüp erkeklere tahsis edilmesi, elektrik süpürgesi, artmış halı parçaları, kırık taburelerle namaz kılma çıkmazı vb. yetmezmiş gibi; böyle kadınlar kısmının anahtarının unutulması, kapının kilitli bırakılması vakalarını da epey yaşıyoruz. Bu unutmaları her zaman iyi niyetli yorumlamak mümkün olmuyor. Böyle olunca akla “dil sürçmesi” geliyor.
Lapsus[1]
(dil sürçmesi) terimini ilk kez 1895’te Avusturyalı dilbilimci Rudolf Meringer
ve psikolog Carl Mayer ortaya atıyor. Daha sonra Freud, “kusurlu eylemler”
tanımıyla kavrama kitabında yer veriyor. Kavram daha sonra dil yanlışlarını
aşarak günlük hayatı sabote eden başka bazı davranışları tarif eden bir kapsama
kavuşuyor. Gerçek hislerimizi kendimizden bile saklarken “ağzımdan öyle
çıkıverdi”, iş yapmak istemezken “bir sürü işim vardı kapıyı çektim, anahtarı
içeride bıraktım, bütün işler kaldı” diye tepki verdiğimiz, sıradan bir
davranış gibi göründüğü halde arka planında içimizdeki duyguları yansıttığımız
“yanlış”larımıza “sürçme” deniyor. Tabi ki sürçmelerin hepsinin altında böyle
bir duygu durumu olmayabiliyor. Bazıları yorgunluktan, konuşma hızından, çok
konuşmaktan, yaştan kaynaklanabiliyor. Ama birden fazla ve birkaç camide
tekrarlanan anahtar unutma/kapıyı kilitli bırakma halleri mazur görülebilecek
sınırı aşıyor.
Noel’i Çalmaya Çalışan Grinch, Cuma’ya göz mü koydu?
Çalınamayacak bazı şeyler vardır ve onların çalınmasından
endişelenmek çok olgun bir davranış sayılmaz. 2000 yılında vizyona girmiş bir
Jim Carrey filmine konu olan Grinç[2],
ilk defa Dr. Seuss olarak tanınan çocuk kitapları yazarı Theodor Geisel’in
1957’de yazdığı bir kitabında ortaya attığı, kötü anıları ve yalnızlığı
nedeniyle Noel’den nefret eden ve insanların mutlu olmalarını çekemediği için
Noel’i çalmaya çalışan bir karakter. Geisel, karakterin bu kadar popüler hale
geleceğini hatta bir kavram olarak sözlüklere gireceğini tahmin etmemiştir.
Kitapta, “Kalbi iki beden küçük olan kötü huylu” biri olarak resmedilen Grinç,
hikâyenin sonunda tabi ki “Noel neşesi”ne kavuşarak iyileşir. İngilizcenin
genel sözlüğünde ise bu kelime, “başkalarının zevkini bozan, asabi, huysuz,
somurtkan, neşe kaçıran, oyunbozan kimse”yi tanımlar.
Cumaya giden kadınların bir şekilde sürçme gibi “masum”
görünen hallerle engellenmesini, Grinç’in Noel’i çalması korkusunun yaşattığı
panikle açıklayabilir miyiz bilmiyorum. Belki belli bir sevap pastası var da
kadınlar cumaya gelince o pastadan erkeklerin payına düşen miktar azalacak ya
da kadınlar cumayı öyle güzel kılacak ki Allah katında erkeklerin önüne geçecek
ya da kadınlar camiye girerse bir daha çıkmayacak falan sanılıyordur. Diğer
endişeleri kadınları engelleyenlerin kendilerinin gidermesi gerekecek ama en
azından kadınların namazdan sonra camide kalma ihtimali olmadığını
söyleyebiliriz. Ayette buyurulduğu üzere: “Ey iman edenler! Cuma günü namaz
için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah’ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın.
Eğer bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır. Namaz kılınınca artık yeryüzüne
dağılın ve Allah’ın lütfundan nasibinizi arayın. Allah’ı çok zikredin ki
kurtuluşa eresiniz.” (Cuma Suresi, 9-10. Ayetler) Neticede namazı kılınınca eve
gideriz bence.
Rahman Camii
Bu haftaki Cuma namazı gözlemimizi birkaç defa gittiğimiz
Ankara Gölbaşı Rahman Camiinde yaptık. İnşaatı yeni tamamlanmış, oldukça ferah
ve büyük bir cami. Güneş ışığı, caminin içini kubbeye ve kubbe altına
yerleştirilmiş çok sayıda vitraylı ve düz camdan girerek zarafetle aydınlatıyor,
kalem işleri de yine oldukça zevkli. Ana mekâna girişte sağda pvc ile bölünmüş
bir oda bulunuyor. Merdiven çıkamayan kadın cemaatin namazını burada
kılabilmesi mümkünse de burayı yine erkek cemaat kullanıyor. Kadınlar kısmı üst
katta asma kat şeklinde konumlandırılmış. Çok sayıda merdivenle çıkılıyor. Üst
kattan kubbe, minber, alt kat rahatça görünüyor. Caminin ana mekânının
maneviyatında ibadet etmek insanı mutlu ediyor. Ses sistemi gayet iyi
çalışıyor, hutbe rahatça takip edilebiliyor. Üst katta çok sayıda plastik rahle
olmasına rağmen namazını oturarak kılabilenler için sadece bir tabure
bulunuyor. Camide erkeklerin abdest alabilmesi için şadırvan mevcut. Kadınlar
tuvaletinde ise kabin bölümleri yapılmamış ve inşaat hala sürdüğü için tuvalet
kullanılamıyor.
(Sizden gelecek cami notları için bilgi@hertaraf.com, yetkililerin dikkatini
çekebilmek için: Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş @dibalierbas, Din İşleri Genel Müdürlüğü @dibdhgm, Ankara Müftülüğü @ankaramuftulugu, Gölbaşı Müftülüğü @golbasimuftulugu.)
[1] Dil
sürçmesi kavramı ile ilgili https://www.hayatvepsikoloji.com/parafraks-dil-surcmesi-arkasindaki-psikoloji
linkindeki yazıdan faydalandım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder