Geçen hafta Youtube’ta Salih Amel Yolcuları isimli bir platformda, Ayşe Kılınçarslan ve Elif Aldatmaz’ın moderatörlüğünde “Camisiz Kadınlar, Kadınsız Camiler” başlığıyla Cumaya Gittim Geleceğim yazılarını konuştuk. Sohbet sırasında bir kez daha fark ettim ki Cuma namazlarından hareketle dile getirdiğim camideki dışlanmışlık hissi bana özel değilmiş. Maalesef çok sayıda kadın kendisini camide; dışlanmış, istenmeyen, yersiz bir iş yapıyormuş gibi tuhaf hissediyormuş. Yola çıkarken hedef, bu hissi azaltmak hatta mümkün olursa ortadan kaldırmaktı zaten. Yine başlangıçta birtakım eleştirilere muhatap olacağımız belliydi. Gelen eleştirilerden biri, “hayatta bu kadar çok ve ağır sıkıntılar varken tek derdimiz Cuma namazlarında kadınların uğradığı ayrımcı muameleyse buna şükretmemiz” yönündeydi. Eleştiriyi yapan kişi, ağır sıkıntılar olarak gençler arasında yayıldığını ifade ettiği ateizm, deizm, dinden ve ibadetlerden uzaklaşma gibi sorunlara dikkat çekiyordu ki hiç de küçümsenecek eleştiriler değildi. Zaten hiçbir eleştiriyi kulak ardı etme lüksü olmadığını düşünüyorum, onun için bu eleştiriye iyi niyetle yaklaştım ve tam da “tuzumuzun kuru” olduğunu iddia eden ve halimize şükretmemizi tavsiye eden bu kişinin en azından kadınların dışlanmasının sonuçlarını yeteri kadar değerlendirmediği sonucuna vardım.
İslam Tarihi konusunda uzman değilim ancak bugüne kadar
öğrendiklerimizden hareketle camilerin daha doğru bir ifadeyle mescitlerin,
Hicretten sonra Medine’de ihtiyaçlara binaen ortaya çıktığını görürüz. Bu
süreçte mescitler insanların, yeni gönderilen dini, her şeyiyle öğrenmek için
geldiği ve aynı zamanda toplumsallaştığı mekânlar olur. Müminler, an be an
Peygamberimizin aldığı yeni vahiyleri, yeni sorumlulukları toplandıkları
mescitlerde, teşbihte hata olmasın, “canlı yayın”da öğrenirler. Toplumun
sorunlarına ilişkin istişareler, itirazlar buralarda dile getirilir. Bu anlamda
Cuma namazları çok sayıda insanla belli bir saatte ve yerde buluşmaya sözleşilmiş
bir “toplantı” olduğu için ayrı bir önem taşır. Cemaatle kılınan vakit
namazları Cuma kadar olmasa da bu anlamda mühim. Toplumun her bir üyesi
mescide/camiye gelerek namaz vakitlerinde yetkililere sıkıntılarını ifade etme
imkânı bulur. Nitekim Peygamberimiz hayattayken dolayısıyla vahiy aktif bir
şekilde inerken bir sahabe kadının yaptığı itiraz üzerine “Eşi hakkında seninle
tartışan ve Allah’a şikâyette bulunan (kadın)ın sözlerini Allah elbette
duymuştur” ayetiyle başlayan Mücadele Suresinin varlığı bu kanalın ne kadar
sağlıklı işlediğini gösterir. Aynı zamanda camilerin sadece bir namaz kılma
mekânı değil okul olduğuna işaret eder. Camileri asıl hüviyetine kavuşturmak
için bu ehliyeti mutlaka sağlamalıyız.
Kadınlar tarihin hangi noktasında cemaatle yapılan
ibadetlerden uzaklaştırıldı bilmiyorum. Belki toplumsal şartlar onu
gerektirmiştir ki o zaman kadınların toplumsal hayattaki varlığıyla değil o
şartlarla mücadele edilmeliydi. İşte nasıl olduysa kadınlar camilerle ilgili
sınırlı taleplerde bulunur olmuş, teravihler ve belirli merkezler dışında
camileri dolduran kadın kalabalıkları görmek nadir bir olay. Annesi -camide
huzur bulamadığı için- camiye gitmeyen bir çocuğun, hayatının merkezine camiyi
koymasını beklemek abesle iştigal olur. Sohbetimiz sırasında Elif Aldatmaz
hanımefendinin isabetle işaret ettiği gibi, geldiğimiz noktada “ayetle adeti
birbirinden ayırmamız gerek”. Mescid-i Nebevi’nin giriş kısmına Peygamberimiz
tarafından kurulan Suffe ashabından Enes bin Malik’i hepimiz biliriz. Çocukken,
çocuk bir sahabe olan Enes’in rivayetlerini, hikâyelerini her duyduğumda,
İslam’ı Peygamberimizden öğrenebilmek için Asr-ı Saadet’te yaşamış bir erkek
olmayı dilerdim. Çünkü toplumsal kurallar bana bunu öğretiyordu.
Yazının başındaki eleştiriye dönecek olursak; muhatabına
saygı gösterip adıyla sanıyla bir eleştiri yazmamış da olsa o kişinin ya da
başkalarının sandığı gibi “tuzumuz kuru” olduğundan değil, bilhassa canımız
yandığı için yola çıktık. Niyetimiz halistir, kalpleri bilen yalnızca
Rabbimizdir.
“Kızlar Cuma Kılmaz ki!”
Bu haftaki Cuma namazı değerlendirmemiz, Gölbaşı’nda mahalle
içinde nispeten küçük ve güzel bir cami olan Bilal-i Habeşi Camisinden. Kadınlar
tuvaletinin kapısı kilitli. Erkekler için hem şadırvan hem de tuvalet var. Etrafta
esnafın yoğun olması nedeniyle Cuma vakitlerinde oldukça kalabalık. Ayakkabılık
ortak. Aynı alana açılmasına ve zaten erkekler tarafından da kullanılmasına
rağmen işaretçi amcalar bizi kadınlar girişine yönlendirdi. Caminin girişi düz
ayak ancak Cuma vakti erkeklerin doldurduğu kadınlar kısmına ulaşmak için çok
sayıda basamak çıkılması gerekiyor. Caminin merdiven aralarında asma katımsı
bölümler var. Bunlardan 14-15 yaşında erkek çocukların doldurduğu bir alanı
gözümüze kestirdik. Çocuklar bizi “Kızlar Cuma kılmaz ki!” diye karşıladı. “Bu
kızlar kılacak” deyip gülerek seccadelerimizi sererken odayı bize bıraktılar.
Bu bölüm aydınlık, temiz ama caminin ana mekânından tamamen ayrı, tabure
bulunmuyor ve soğuk. Kıble tarafındaki duvarda, biraz yukarıda caminin
kubbesini ve o katta bulunan erkek cemaatin sırtlarını görebileceğiniz bir cam
var. Sünneti kıldığımız zaman zarfında kapı defalarca açıldı. Hutbe başlayacağı
sırada daha önce gülüşerek odayı bize terk eden genç cemaat deyim yerindeyse
odaya doluştu. Namazı bizimle kılmak için izin isteyince biz de onlara yer
açtık. Onların kıpır kıpır gençlik neşesi eşliğinde hutbe dinleyip namazımızı
kıldık. Yalnız kıldığımız cumalardan daha keyifliydi. Camiden yüzümüzde
engellemediğimiz bir tebessümle ayrıldık.
(Sizden gelecek yeni cami notları için bilgi@hertaraf.com, yetkililerin dikkatini çekebilmek için: Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş @dibalierbas, Din İşleri Genel Müdürlüğü @dibdhgm, Ankara Müftülüğü @ankaramuftulugu, Gölbaşı Müftülüğü @golbasimuftulugu.)
https://hertaraf.com/koseyazisi-esra-duru-cumaya-gittim-gelecegim-viii-tuzumuz-mu-kuru-4441
https://www.youtube.com/live/bR2o4RVNKVc?si=xrO5_vfCzkgN8Ux2
Esra Özer Duru, 29 Ocak 2025, Ankara.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder