özgür etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
özgür etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

09 Ocak 2025

Cumaya Gittim Geleceğim VI GAZZELİ CUMA

Dün bir hayır derneğinin Gazzeli çocuklara pasta ikram ettiği etkinliğin videosunu izledim. Çok uzun zamandır pasta yemeyen çocuklar ayrı, yedirenler ayrı mutlu. 15 aydır Gazzesiz bir anımız geçmiyor. Her an acziyetimizle sınanıyoruz. Gözyaşlarımız onların kanlarına karışıyor. Acıyı anlatacak kelimemiz kalmadı. Gazze’yi unutmamak, orada yaşanan zulme alışmamak, katil İsrail’in katilliğini yüzüne vurmak için susmadan, yorulmadan çabalamaya devam ediyoruz. Aslında Gazze’den başka bir konu konuşmak da içimizden gelmiyor. 

Dronesuz, füzesiz bir gökyüzüne uyanabildiğimiz, özgür insanlar olarak imamı-müezzini, kubbesi, mihrabı, cemaati bulunan camilerde Cuma namazı kılabildiğimiz, çocuklarımıza temiz su, iç çamaşırı, banyo, yemek, ilaç, doktor, ev, yatak, akla gelebilecek bütün temel ihtiyaçları sunabildiğimiz, olağan gerekçelerle vefat etmiş yakınlarımızın arkasından sakin sakin dua edebildiğimiz için vicdan azabı çekmediğimiz bir gün, bir an dahi geçmiyor. Kontrolümüzün, müdahalemizin hiç olamadığı bir alanda her gün sadece şahit olduğumuz bu zulüm; Gazzelilerin yaşadığı dehşetle asla kıyaslanamaz ama şahitlerde de birçok sıkıntıya yol açıyor. Sağ kalan suçluluğu, hayata yabancılaşma, yaşama isteğini kaybetme, güven duygusunun zedelenmesi, adalete inancın sarsılması, genel adıyla depresyon bunlardan bazıları. İşte Gazze’yi konuşmaya takatimiz olsun diye; aksaklıkları görüp dile getirebileceğimiz, derdimizi anlatabileceğimiz, nispeten çok daha küçük bir alan bulup orada günlük mücadelemizi verebilir ve kendimizi bu depresyondan bir nebze uzak tutabiliriz. Kadınların Cuma namazlarında yaşadıklarını tespit anlamındaki yazılar böyle bir gerekçeyle ortaya çıktı.

Haymana Hacı Baba (Yeni) Camii

Bu haftaki Cuma vakti cami incelememiz, Sevgili Cuma namazı yoldaşım annem Mine Özer’den. Annem, Haymana’daki Eski Camii’de yer bulamayınca gittikleri Yeni Camii ya da diğer adıyla Hacı Baba Camii’nden cuma izlenimlerini aktarıyor. Birkaç basamakla çıkılan camide, kadınların namaz kılması için yapılan asıl bölümün kapısı kilitli ve depo olarak kullanılıyor. Caminin ana girişinde solda üzerine kadınlar bölümü yazılmış ayakkabılığı da olan bir yer bulunuyor. İçerideki kombi ve bir kısmı açıktan geçen kalorifer tesisatı mekânı daraltıyor. Ortamın sıcaklığı iyi ancak halının üstü oldukça tozlu. Yeterli miktarda tabure bulunuyor, ses sistemi gayet iyi, hutbe anlaşılıyor. Bu bölümün duvarına caminin içini görecek şekilde bir cam yapılmış ama camda perde var. Dolayısıyla zaten caminin içini, kubbeyi, minberi, mihrabı görmeniz mümkün değil. Caminin iki tuvaleti de kirli ve kullanılmaz durumda.

Sizden gelecek yeni cami notlarını Hertaraf’ın bilgi@hertaraf.com adresine beklemeye devam ediyoruz. (Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş @dibalierbas, Din İşleri Genel Müdürlüğü @dibdhgm, Ankara Müftülüğü @ankaramuftulugu, @haymanamuftulugu.)     

https://hertaraf.com/koseyazisi-esra-duru-cumaya-gittim-donecegim-vi-gazzeli-cuma-4423 

Esra Özer Duru, Ankara, 9 Ocak 2025.  

07 Ağustos 2021

CAM ŞİŞELERDE HAYAL KIRIKLIKLARI

Hayal Kırıklarını Şişelere Dolduran Adam

Yaşlı adamın küçük bir dükkânı vardı. Yıllardır biriktirdiği minik cam şişeleri el yapımı, ahşap raflara dizerdi. Bu kasabaya çok eskiden yerleşmiş, sessiz sakin, kimseye zararı olmayan bir ihtiyardı. Ama kasabalılarla sıkı fıkı bir bağ da kuramamıştı. Dükkân komşuları arasında gençliğini hatırlayan kimse yoktu. Sanki oraya geldiğinde bu yaştaydı. Herkes, sabahları erkenden açıp akşama kadar şişelere bir şey doldurduğu dükkânının önünden geçer, ama bir şey almayı düşünmezdi. Kasabaya geldiği ilk günlerde siftah yapmak için ziyaret etmişler, elle tutulur, gözle görülür bir şey satmadığını anladıklarında bir daha uğramamışlardı. Ne de olsa millete somut şeyler lazımdı. Onlar belli bir para verir, karşılığında mesela iki kilo domates alırlardı. Zaten almadan vermek sadece Allah’a mahsustu.  

Erbabına!

İhtiyar adam, sabahları erkenden dükkânını açar, içeriyi süpürdükten sonra raflara özenle dizdiği şişelerin tozlarını alırdı. İşi bitince tek tek, konuşa konuşa, hangi şişede ne olduğunu bilerek, yerlerini hiç karıştırmadan, şişeleri raflara geri koyardı. Arkasına saklandığı, cilası camdan vuran güneşle kurumuş ve kavlamış masasının tozunu alır, tam ortasına büyük not defterini yerleştirirdi. Şişelerin hiçbirinde etiket yoktu. Besbelli hangi şişede ne olduğu bu büyük defterde yazıyordu. Kasaba sakinleri öyle olduğunu tahmin ediyordu. Dükkânın içi temizdi ancak ihtiyar vitrine pek önem vermezdi. Ne de olsa sattığı şeyler erbabı içindi. Onun için vitrin parlatıp reklam yapmanın anlamı yoktu. Sessiz sessiz gelir, dükkanını açar, şişelerinin tozlarını alırdı.

Çocuklar bilseydi…

Kasabalar küçük yerlerdi ve yabancı bir yüz hemen dikkat çekerdi. Bu yüzden ihtiyar adamın kasabaya kabul edilişi biraz sancılı olmuştu. Geldiği ilk zamanlar çocukların tacizleri başta olmak üzere epey badire atlatmıştı. Hatta bugüne kadar, kasaba sakinlerinin ilk girişimleri dışında, dükkâna giren çıkan görülmemişti. Çocuklar ihtiyarın şişelerinde neler olduğunu bilselerdi, herhalde çok sevinirdi.

Hayallerin hayalleri

Şişelerin içine yakından bakıldığında bile hiçbir şey görünmüyordu. Aslında ihtiyar, şişelere hem kendisinin hem de tanıdığı insanların gerçekleşmeyen hayallerini dolduruyordu. O kadar çoktu ki bunlar; vazgeçilmiş, unutulmuş, vaktiyle kurulmuş ama sonra bir kenara atılmış bir sürü hayal. İhtiyar adam bunları bulur, terk edildikleri yerden çekip alır, hiç olmazsa yalnızlıklarını başka gerçekleştirilmemiş hayallerle paylaşabilmeleri için dükkanına getirip şişelere doldururdu. Alnının zaten derin çizgilerini tekrar tekrar kırıştırarak, hayallerle konuşur, onların neden bu hale düştüklerini yaşlı kafasında anlamaya çalışırdı. Sonra onları avutur, bir gün bir yerde gerçekleşebileceklerine dair bir hayal verirdi her birine. Hayallerin de hayalleri vardı yani. İhtiyar, bunun boş bir hayal olduğunu düşünse de engel olamıyordu kendisine. Çünkü ona göre hayali olmayan bir insan boş bir cam şişeye benzerdi. Onun için herkesin küçük büyük bir hayali olmalıydı mutlaka.

Şişelerdeki sır

İhtiyar adam ölüme yaklaştığını anlayınca topladığı bunca hayalin ziyan olmasını istemedi. Onun için kasabalının kendisinden hiç ummadığı bir çeviklikle, bütün dükkanları, bütün evleri dolaşıp herkesin küçük meydana toplanmasını istedi. Hani büyük çeşmenin oradaki, caminin karşısındaki. Merakla toplandı kasabalılar. İnsanlar birbirleriyle fısıldaşıyor, ihtiyarın kendilerini buraya neden çağırdığını anlamaya çalışıyorlardı.

Adam, dükkanındaki bütün şişeleri dizdiği arabayı, kan ter içinde itekleyerek meydana vardı. Şişelerin hepsi raflardaki gibi özenle dizilmişti arabaya. Arabasını çeşmenin yanına yaklaştıran adam, yalağın kenarına çıktı. Böylece herkesi görebilecekti. Bugüne kadar nadiren duyulmuş olan sesindeki pürüzü giderebilmek için bir iki kez kısa kısa öksürdü. Şapkasını düzeltti. Yeleğinin cebindeki saatine baktı, saatinin zincirine dokundu sevgiyle. Kalabalık sabırsızdı. Yağmur havası yoktu ama olsun çabuk konuşsundu ihtiyar adam, belki yağmur yağardı. Küçük kasaba için adamın varlığı zaten zorken, bir de onu dinlemek için toplanmış olmak çekilmezdi.

Kısa konuşacaktı adam. Çeşmenin yalağından inerek, arabasından mantar tıpalı şişelerden birini aldı. Kalabalığa şöyle bir baktı. Çocuklar meraktan kıpır kıpırdı. Onların arkasında duran bir kadına baktı. Kadın, ihtiyar adamın, gerçekleştiremediği bütün hayalleri gözlerinden okuduğunu sandı, gözlerini sakladı. Adam, şişeyi uzattı ona, içinde başörtüsü yüzünden vazgeçtiği okulu olduğunu söyledi. Sonra kendisi gibi yaşlı görünen bir adama yöneldi: “Üniformalı oğlunla çektirmek istediğin fotoğraf var bu şişede.” Bir başkasına başka bir şişe verdi, “annen doktorsuzluktan ölünce olmaya söz verdiğin ama yasaklar yüzünden yapamadığın mesleğin”. Bir diğerine uzattı şişesini “vicdani gelgitlerin” diye. Başka

birine verdi şişeyi, “bir türlü verim alamadığın salatalık fidelerin”… “Sahibi olamadığın evin”, “alamadığın traktör”, “görmeyi çok istediğin okyanus”…

Özgür bir ülke…

Çok sevdiği şişelerin her birini tek tek sahiplerine verdi. Geride tek bir şişe kaldı. Herkes merak içinde gözünü dikmiş şişeye bakıyordu. Adam uzanıp şişeyi eline aldı. “Bu” dedi “benim hayalim. Yıllarca bekledim onu, gerçekleşmeyeceğini bile bile. Bu küçücük şişenin içinde özgür bir ülke hayali vardı”.

Ve adam batmakta olan güneşe doğru yürüdü. Kasabalı, ellerinde mantar tıpalı şişeler, meydanda öylece kalakaldı. Küçük dükkânındaki şişelerde hayaller biriktiren yaşlı adamı bir daha gören olmadı.

Esra Özer Duru, Ankara, Turuncu Dergisi, Mayıs 2007, gözden 

geçirme Temmuz 2021.

Taze Taze Hikâyeler

BEKLEME ODASI

Mart ayı ortalarıydı. Hava, okullardaki mevsim tablolarında her zaman bahara dahil edilmesine rağmen, yıllardır rolüne direnen bu aya yakışı...

Yeni Yazılardan Haberdar Olun

Kaçırmayın!