07 Ağustos 2021

CAM ŞİŞELERDE HAYAL KIRIKLIKLARI

Hayal Kırıklarını Şişelere Dolduran Adam

Yaşlı adamın küçük bir dükkânı vardı. Yıllardır biriktirdiği minik cam şişeleri el yapımı, ahşap raflara dizerdi. Bu kasabaya çok eskiden yerleşmiş, sessiz sakin, kimseye zararı olmayan bir ihtiyardı. Ama kasabalılarla sıkı fıkı bir bağ da kuramamıştı. Dükkân komşuları arasında gençliğini hatırlayan kimse yoktu. Sanki oraya geldiğinde bu yaştaydı. Herkes, sabahları erkenden açıp akşama kadar şişelere bir şey doldurduğu dükkânının önünden geçer, ama bir şey almayı düşünmezdi. Kasabaya geldiği ilk günlerde siftah yapmak için ziyaret etmişler, elle tutulur, gözle görülür bir şey satmadığını anladıklarında bir daha uğramamışlardı. Ne de olsa millete somut şeyler lazımdı. Onlar belli bir para verir, karşılığında mesela iki kilo domates alırlardı. Zaten almadan vermek sadece Allah’a mahsustu.  

Erbabına!

İhtiyar adam, sabahları erkenden dükkânını açar, içeriyi süpürdükten sonra raflara özenle dizdiği şişelerin tozlarını alırdı. İşi bitince tek tek, konuşa konuşa, hangi şişede ne olduğunu bilerek, yerlerini hiç karıştırmadan, şişeleri raflara geri koyardı. Arkasına saklandığı, cilası camdan vuran güneşle kurumuş ve kavlamış masasının tozunu alır, tam ortasına büyük not defterini yerleştirirdi. Şişelerin hiçbirinde etiket yoktu. Besbelli hangi şişede ne olduğu bu büyük defterde yazıyordu. Kasaba sakinleri öyle olduğunu tahmin ediyordu. Dükkânın içi temizdi ancak ihtiyar vitrine pek önem vermezdi. Ne de olsa sattığı şeyler erbabı içindi. Onun için vitrin parlatıp reklam yapmanın anlamı yoktu. Sessiz sessiz gelir, dükkanını açar, şişelerinin tozlarını alırdı.

Çocuklar bilseydi…

Kasabalar küçük yerlerdi ve yabancı bir yüz hemen dikkat çekerdi. Bu yüzden ihtiyar adamın kasabaya kabul edilişi biraz sancılı olmuştu. Geldiği ilk zamanlar çocukların tacizleri başta olmak üzere epey badire atlatmıştı. Hatta bugüne kadar, kasaba sakinlerinin ilk girişimleri dışında, dükkâna giren çıkan görülmemişti. Çocuklar ihtiyarın şişelerinde neler olduğunu bilselerdi, herhalde çok sevinirdi.

Hayallerin hayalleri

Şişelerin içine yakından bakıldığında bile hiçbir şey görünmüyordu. Aslında ihtiyar, şişelere hem kendisinin hem de tanıdığı insanların gerçekleşmeyen hayallerini dolduruyordu. O kadar çoktu ki bunlar; vazgeçilmiş, unutulmuş, vaktiyle kurulmuş ama sonra bir kenara atılmış bir sürü hayal. İhtiyar adam bunları bulur, terk edildikleri yerden çekip alır, hiç olmazsa yalnızlıklarını başka gerçekleştirilmemiş hayallerle paylaşabilmeleri için dükkanına getirip şişelere doldururdu. Alnının zaten derin çizgilerini tekrar tekrar kırıştırarak, hayallerle konuşur, onların neden bu hale düştüklerini yaşlı kafasında anlamaya çalışırdı. Sonra onları avutur, bir gün bir yerde gerçekleşebileceklerine dair bir hayal verirdi her birine. Hayallerin de hayalleri vardı yani. İhtiyar, bunun boş bir hayal olduğunu düşünse de engel olamıyordu kendisine. Çünkü ona göre hayali olmayan bir insan boş bir cam şişeye benzerdi. Onun için herkesin küçük büyük bir hayali olmalıydı mutlaka.

Şişelerdeki sır

İhtiyar adam ölüme yaklaştığını anlayınca topladığı bunca hayalin ziyan olmasını istemedi. Onun için kasabalının kendisinden hiç ummadığı bir çeviklikle, bütün dükkanları, bütün evleri dolaşıp herkesin küçük meydana toplanmasını istedi. Hani büyük çeşmenin oradaki, caminin karşısındaki. Merakla toplandı kasabalılar. İnsanlar birbirleriyle fısıldaşıyor, ihtiyarın kendilerini buraya neden çağırdığını anlamaya çalışıyorlardı.

Adam, dükkanındaki bütün şişeleri dizdiği arabayı, kan ter içinde itekleyerek meydana vardı. Şişelerin hepsi raflardaki gibi özenle dizilmişti arabaya. Arabasını çeşmenin yanına yaklaştıran adam, yalağın kenarına çıktı. Böylece herkesi görebilecekti. Bugüne kadar nadiren duyulmuş olan sesindeki pürüzü giderebilmek için bir iki kez kısa kısa öksürdü. Şapkasını düzeltti. Yeleğinin cebindeki saatine baktı, saatinin zincirine dokundu sevgiyle. Kalabalık sabırsızdı. Yağmur havası yoktu ama olsun çabuk konuşsundu ihtiyar adam, belki yağmur yağardı. Küçük kasaba için adamın varlığı zaten zorken, bir de onu dinlemek için toplanmış olmak çekilmezdi.

Kısa konuşacaktı adam. Çeşmenin yalağından inerek, arabasından mantar tıpalı şişelerden birini aldı. Kalabalığa şöyle bir baktı. Çocuklar meraktan kıpır kıpırdı. Onların arkasında duran bir kadına baktı. Kadın, ihtiyar adamın, gerçekleştiremediği bütün hayalleri gözlerinden okuduğunu sandı, gözlerini sakladı. Adam, şişeyi uzattı ona, içinde başörtüsü yüzünden vazgeçtiği okulu olduğunu söyledi. Sonra kendisi gibi yaşlı görünen bir adama yöneldi: “Üniformalı oğlunla çektirmek istediğin fotoğraf var bu şişede.” Bir başkasına başka bir şişe verdi, “annen doktorsuzluktan ölünce olmaya söz verdiğin ama yasaklar yüzünden yapamadığın mesleğin”. Bir diğerine uzattı şişesini “vicdani gelgitlerin” diye. Başka

birine verdi şişeyi, “bir türlü verim alamadığın salatalık fidelerin”… “Sahibi olamadığın evin”, “alamadığın traktör”, “görmeyi çok istediğin okyanus”…

Özgür bir ülke…

Çok sevdiği şişelerin her birini tek tek sahiplerine verdi. Geride tek bir şişe kaldı. Herkes merak içinde gözünü dikmiş şişeye bakıyordu. Adam uzanıp şişeyi eline aldı. “Bu” dedi “benim hayalim. Yıllarca bekledim onu, gerçekleşmeyeceğini bile bile. Bu küçücük şişenin içinde özgür bir ülke hayali vardı”.

Ve adam batmakta olan güneşe doğru yürüdü. Kasabalı, ellerinde mantar tıpalı şişeler, meydanda öylece kalakaldı. Küçük dükkânındaki şişelerde hayaller biriktiren yaşlı adamı bir daha gören olmadı.

Esra Özer Duru, Ankara, Turuncu Dergisi, Mayıs 2007, gözden 

geçirme Temmuz 2021.

2 yorum:

Taze Taze Hikâyeler

BEKLEME ODASI

Mart ayı ortalarıydı. Hava, okullardaki mevsim tablolarında her zaman bahara dahil edilmesine rağmen, yıllardır rolüne direnen bu aya yakışı...

Yeni Yazılardan Haberdar Olun

Kaçırmayın!