17 Ocak 2021

ÖNYARGISAL ALAN VE KIRMIZI ÇORAP YASAĞI

Bir varmış bir yokmuş… Vaktin birinde bir ülke varmış. Bu ülkenin kimi zaman mutlu kimi zaman mutsuz bir halkı genellikle mutsuz ve önyargılı bir kraliçesi varmış. Olaylar bir parti ile başlamış. Önyargılı kraliçe, kraliyetin kuruluş yıldönümünde sarayda verdiği partiye bazı vezirlerin eşlerini kırmızı çorap giydikleri gerekçesiyle davet etmemiş. Halbuki kırmızı çorap ülkenin geleneksel kıyafeti sayılırmış. Birçok kadın günlük hayatlarında kırmızı çorap giyermiş. Önyargılı kraliçe, sarayın önyargısal alan olduğunu ve bu alana kırmızı çorapla girilmemesi gerektiğini söyleyivermiş.

Parti biter bitmez kraliçenin adamları, halkın, işlerini halletmek, alışveriş yapmak için bir araya geldiği çok sayıda yeri önyargısal alan ilan etmiş. Örneğin hakimler, kırmızı çorap giyen bir sanığı huzurlarından atmışlar ve huzurlarının önyargısal alan olduğunu söylemişler. Kırmızı çorap giyen kadınlar ne yapacaklarını bilemezken, kafalarda birçok soru işareti oluşmuş. Önyargısal alan ne demekmiş, nereler önyargısal alanmış gibi.

Yavaş yavaş bütün ülkeye bir panik havası hâkim olmaya başlamış. Kraliçe gibi önyargılı olanlar, akıllarına gelen her yeri önyargısal alan ilan ediyormuş. Önce okullar ve okul bahçeleri önyargısal alana dahil edilmiş. Böyle olunca kırmızı çorap giyen anneler çocuklarını okula getiremez olmuşlar. Sonra hastaneler önyargısal alan yapılmış. Kırmızı çoraplı kadınlar ne kendileri gidebilmişler hastaneye ne yakınlarını götürebilmişler. Hastaneleri, hanlar, kervansaraylar, pazarlar, sokaklar izlemiş. Evler dışında üç beş kişinin bir araya geldiği neredeyse her yer hızla önyargısal alan ilan ediliyormuş.

Önyargistan

Komşu krallıklar, bu ülkeye, yaşanan gelişmeler yüzünden “Önyargistan” der olmuş. Kraliçe, yeni ismi çok sevip ülkenin adını Önyargistan olarak değiştirmiş. Bununla da gurur duyuyormuş.

Mutsuz kraliçenin yarı mutlu yarı mutsuz halkı gittikçe daha mutsuz ve umutsuz olmuş. Bugüne kadar kırmızı çoraplarıyla var olan kadınlar, evlerinden dışarı çıkamıyorlarmış. Bütün bu mutsuzluk ve yasaklar, Önyargistan’a hastalık ve ölüm getirmeye başlamış. Durumdan herkesten önce çocuklar etkilenmiş. Hastalanınca annelerinin hastaneye götüremediği çocukların hastalıkları ilerliyor ve ölüyorlarmış.

Mutsuzluk ve hastalık saraya da bulaşmış. Sarayın bakımıyla ilgilenen kırmızı çoraplı kadınlar artık saraya gelemiyorlarmış. Bu işlerde çalışan erkek görevliler de işlerini aksatıyormuş. Çünkü ülkedeki genel mutsuzluk ve evlerinin önyargısal alan işlerini halletmek zorunluluğu onları bezgin yapıyormuş.

Günlerden bir gün sarayın mutfağında hiçbir şey kalmadığını gören kraliçe sinirlenerek, pazara kendisi gitmeye karar vermiş. Ama sadece odasında giydiği ve çok sevdiği kırmızı çoraplarını çıkartmayı unutmuş. Pazara kadar, yol boyunca herkesin kendisine neden garip garip baktığını anlayamamış. Pazarcılar korkularından ona bir şey satmamışlar. Buna bir anlam veremeyen mutsuz kraliçe, hiçbir şey alamadan saraya dönüş yolunu tutmuş. Yürürken tuhaf bakışları yine fark edince, kıyafetinde bir gariplik olduğunu düşünmüş ve birden ayağındaki kırmızı çorapları görmüş. Aylar önce çok fazla düşünmeden koyduğu yasağın nerelere vardığını anlamaya başlamış. O sırada sarayın ana kapısına gelmiş. Evine girmek isteyince, kraliçeden ödleri kopan ama onu tanımayan muhafızlar, aldıkları emir doğrultusunda bu kırmızı çoraplı kadını içeri almak istememişler. Ona bir önyargısal alan olan saraya bu şekilde giremeyeceğini tekrar tekrar söylemişler. Çok sinirlenen kraliçe, “Ben önyargısal alan falan tanımam” deyip şansını bir daha denemiş. Kırmızı çoraplı kadının bu sözlerine sinirlenen muhafızlar, onu aşağılamışlar, bağırmışlar ve buradan hemen gitmesini söylemişler.

İçeri bu şekilde giremeyeceğini anlayan kraliçe, üzgün ve perişan bir halde sarayın yakınındaki evlere doğru yürümüş. Kırmızı çoraplı kadınlar evlerinden çıkarak onu karşılamışlar, su getirmişler, oturup dinlenmesi için bahçelerinde, evlerinde yer göstermişler. Kraliçe kırmızı çoraplı kadınların davranışları karşısında çok mahcup olmuş. Kadınlar, kendilerinden özür dilemek isteyen kraliçeye, şimdi dinlenmesini söylemişler. Geceyi orada geçiren kraliçe düşünmek için bol bol vakit bulmuş. Bu işi düzeltmesi gerektiğini artık biliyormuş. Sabah olunca ev sahiplerinden izin istemiş. Yeniden saraya gitmiş. Bu sefer, dün öfke ve şaşkınlıkla göstermeyi akıl edemediği kraliyet mührünü boynuna asmış. Muhafızlar mühürden tanıdıkları kraliçeyi, kırmızı çoraplarına rağmen, saraya almışlar.

Kraliçe, saraya döndükten sonra birkaç gün hiç ses çıkmamış. Zaten halkın arasına karışan, dertlerini dinleyen bir kraliçe değilmiş ama bu sessizlik Önyargistan halkını yeni yasakların geleceği yönünde korkutuyormuş. Üstelik yasağın ilk kez konduğu bağımsızlık günü kutlamaları da yaklaşıyormuş. Derken kimsenin beklemediği bir gelişme olmuş. Kraliçe sarayda vereceği Bağımsızlık Günü yemeği için, vezirlerine, onları kırmızı çoraplı eşleriyle beklediğini ifade eden davetiyeler göndermiş. Bu gelişme ülkede büyük bir sevinç dalgası yaratmış. Halk, önyargısal alan yasağının kalktığını anlamış ve kraliçeleri onların gözünde büyük bir değer kazanmış. Herkes birbirine, böyle büyük ve sağlam bir ülkeye de bunun yakışacağını söylüyormuş.

Sokaktaki rahatlama ve canlılığın saraydaki yansımasını gören kraliçe, bundan sonra halkının arasına daha sık karışmaya karar vermiş. Kraliçe, çok önemli bir şey daha fark etmiş: Artık eskisi kadar mutsuz değilmiş. 

Esra Özer Duru, Aralık 2003, Ankara, Turuncu Dergisi.

2 yorum:

  1. Bir sürü kırmızı çorap alalım o zaman :)

    YanıtlaSil
  2. Öyle yapalım. Bütün kırmızı çoraplı kadınların hatırına ve hatırasına...

    YanıtlaSil

Taze Taze Hikâyeler

BEKLEME ODASI

Mart ayı ortalarıydı. Hava, okullardaki mevsim tablolarında her zaman bahara dahil edilmesine rağmen, yıllardır rolüne direnen bu aya yakışı...

Yeni Yazılardan Haberdar Olun

Kaçırmayın!