Parti biter bitmez kraliçenin adamları, halkın, işlerini
halletmek, alışveriş yapmak için bir araya geldiği çok sayıda yeri önyargısal
alan ilan etmiş. Örneğin hakimler, kırmızı çorap giyen bir sanığı huzurlarından
atmışlar ve huzurlarının önyargısal alan olduğunu söylemişler. Kırmızı çorap
giyen kadınlar ne yapacaklarını bilemezken, kafalarda birçok soru işareti
oluşmuş. Önyargısal alan ne demekmiş, nereler önyargısal alanmış gibi.
Yavaş yavaş bütün ülkeye bir panik havası hâkim olmaya
başlamış. Kraliçe gibi önyargılı olanlar, akıllarına gelen her yeri önyargısal
alan ilan ediyormuş. Önce okullar ve okul bahçeleri önyargısal alana dahil
edilmiş. Böyle olunca kırmızı çorap giyen anneler çocuklarını okula getiremez
olmuşlar. Sonra hastaneler önyargısal alan yapılmış. Kırmızı çoraplı kadınlar
ne kendileri gidebilmişler hastaneye ne yakınlarını götürebilmişler.
Hastaneleri, hanlar, kervansaraylar, pazarlar, sokaklar izlemiş. Evler dışında
üç beş kişinin bir araya geldiği neredeyse her yer hızla önyargısal alan ilan
ediliyormuş.
Önyargistan
Komşu krallıklar, bu ülkeye, yaşanan gelişmeler yüzünden “Önyargistan”
der olmuş. Kraliçe, yeni ismi çok sevip ülkenin adını Önyargistan olarak
değiştirmiş. Bununla da gurur duyuyormuş.
Mutsuz kraliçenin yarı mutlu yarı mutsuz halkı gittikçe daha
mutsuz ve umutsuz olmuş. Bugüne kadar kırmızı çoraplarıyla var olan kadınlar,
evlerinden dışarı çıkamıyorlarmış. Bütün bu mutsuzluk ve yasaklar,
Önyargistan’a hastalık ve ölüm getirmeye başlamış. Durumdan herkesten önce
çocuklar etkilenmiş. Hastalanınca annelerinin hastaneye götüremediği çocukların
hastalıkları ilerliyor ve ölüyorlarmış.
Mutsuzluk ve hastalık saraya da bulaşmış. Sarayın bakımıyla
ilgilenen kırmızı çoraplı kadınlar artık saraya gelemiyorlarmış. Bu işlerde
çalışan erkek görevliler de işlerini aksatıyormuş. Çünkü ülkedeki genel
mutsuzluk ve evlerinin önyargısal alan işlerini halletmek zorunluluğu onları
bezgin yapıyormuş.
Günlerden bir gün sarayın mutfağında hiçbir şey kalmadığını
gören kraliçe sinirlenerek, pazara kendisi gitmeye karar vermiş. Ama sadece
odasında giydiği ve çok sevdiği kırmızı çoraplarını çıkartmayı unutmuş. Pazara
kadar, yol boyunca herkesin kendisine neden garip garip baktığını anlayamamış.
Pazarcılar korkularından ona bir şey satmamışlar. Buna bir anlam veremeyen
mutsuz kraliçe, hiçbir şey alamadan saraya dönüş yolunu tutmuş. Yürürken tuhaf
bakışları yine fark edince, kıyafetinde bir gariplik olduğunu düşünmüş ve
birden ayağındaki kırmızı çorapları görmüş. Aylar önce çok fazla düşünmeden
koyduğu yasağın nerelere vardığını anlamaya başlamış. O sırada sarayın ana
kapısına gelmiş. Evine girmek isteyince, kraliçeden ödleri kopan ama onu
tanımayan muhafızlar, aldıkları emir doğrultusunda bu kırmızı çoraplı kadını
içeri almak istememişler. Ona bir önyargısal alan olan saraya bu şekilde giremeyeceğini
tekrar tekrar söylemişler. Çok sinirlenen kraliçe, “Ben önyargısal alan falan
tanımam” deyip şansını bir daha denemiş. Kırmızı çoraplı kadının bu sözlerine
sinirlenen muhafızlar, onu aşağılamışlar, bağırmışlar ve buradan hemen
gitmesini söylemişler.
İçeri bu şekilde giremeyeceğini anlayan kraliçe, üzgün ve
perişan bir halde sarayın yakınındaki evlere doğru yürümüş. Kırmızı çoraplı kadınlar
evlerinden çıkarak onu karşılamışlar, su getirmişler, oturup dinlenmesi için
bahçelerinde, evlerinde yer göstermişler. Kraliçe kırmızı çoraplı kadınların
davranışları karşısında çok mahcup olmuş. Kadınlar, kendilerinden özür dilemek
isteyen kraliçeye, şimdi dinlenmesini söylemişler. Geceyi orada geçiren kraliçe
düşünmek için bol bol vakit bulmuş. Bu işi düzeltmesi gerektiğini artık
biliyormuş. Sabah olunca ev sahiplerinden izin istemiş. Yeniden saraya gitmiş.
Bu sefer, dün öfke ve şaşkınlıkla göstermeyi akıl edemediği kraliyet mührünü
boynuna asmış. Muhafızlar mühürden tanıdıkları kraliçeyi, kırmızı çoraplarına
rağmen, saraya almışlar.
Kraliçe, saraya döndükten sonra birkaç gün hiç ses çıkmamış.
Zaten halkın arasına karışan, dertlerini dinleyen bir kraliçe değilmiş ama bu
sessizlik Önyargistan halkını yeni yasakların geleceği yönünde korkutuyormuş.
Üstelik yasağın ilk kez konduğu bağımsızlık günü kutlamaları da yaklaşıyormuş.
Derken kimsenin beklemediği bir gelişme olmuş. Kraliçe sarayda vereceği
Bağımsızlık Günü yemeği için, vezirlerine, onları kırmızı çoraplı eşleriyle
beklediğini ifade eden davetiyeler göndermiş. Bu gelişme ülkede büyük bir
sevinç dalgası yaratmış. Halk, önyargısal alan yasağının kalktığını anlamış ve
kraliçeleri onların gözünde büyük bir değer kazanmış. Herkes birbirine, böyle
büyük ve sağlam bir ülkeye de bunun yakışacağını söylüyormuş.
Sokaktaki rahatlama ve canlılığın saraydaki yansımasını gören kraliçe, bundan sonra halkının arasına daha sık karışmaya karar vermiş. Kraliçe, çok önemli bir şey daha fark etmiş: Artık eskisi kadar mutsuz değilmiş.
Esra Özer Duru, Aralık 2003, Ankara, Turuncu Dergisi.