poşet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
poşet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

03 Eylül 2022

POŞETTEKİ JAPON BALIKLARI

Ömrümüz evde, sokakta, okulda, kamusal alanda ne yapıp ne yapamayacağımızın başkaları tarafından belirlendiği bir atmosferde geçti. Üstüne kavanoz kapatılmış böcek hissiyatı veren bunaltıcı yasakları, zaman zaman başörtülü kadını kamusal alanda istemeyen, dini; ileri yaşlarda gidilen bir umre ya da hac ziyareti zanneden ya da katıldığı mevlitte iğne oyalı krep örtü rahatlığında omuzlarına düşürüverilecek bir şey gibi yorumlayan insanlar koydu. Zaman zaman da bizim yapmak istediğimiz işlerin şöyle uygunsuz, böyle mekruh olduğunu söylemeyi vazife edinmiş “kardeşlerimiz” sınırlar çizdi. İkisinin üslubu çoğu zaman aynıydı. Bazen bir fakülte amfisinde, “Sen, türbanlı! Evet sana diyorum, dışarı!” diye bağırdılar. Bazen bir Meclis salonu dolusu anasınıfı (!) çocuğuna, “Dışarı!” diye tempo tutturdular. Bazen de kadınların evinden hiç çıkmaması gerektiğini, çıkarsa çabuk dönmesinin en iyisi olduğunu beyan ettiler.

Genç yaşta başını örtenler bilir, kız çocuğu için problem olan her şey başörtülü kız çocuğu için daha büyük problemdir. Başınızı niye örttüğünüzle ilgili, komşular, akrabalar, arkadaşlar tarafından uzun uzun hesaba çekilirsiniz. “Bu örtü işi nereye kadar gidecek, daha fazla örtecek misin, Kur’an kursuna mı okula mı devam edeceksin, okula girerken açacak mısın, imam hatibe mi gideceksin, pek de zekiydin kadından imam da olmaz ne olacaksın, vah vah pek de gençtin, keşke nişanlanınca falan örtseydin…” Başka bir cepheden gelen sorularsa şöyle olur: “Başörtülü top mu oynayacaksın, bisiklete binmek mi tövbe estağfurullah, pardösü bari giy üstüne, altına pantolon giymek mi dinden çıkarsın, hem kız kısmı okuyup ne olacak, dikişe falan git.”

Bu beyin öğüten, insanı kendisi olmaktan çıkarıp tek tip bir şeye dönüştürmeye çalışan hiza vermelerin birbirinden farkı yoktur aslında. Hiç susmazlar, hiç yetinmezler, hiç mutlu olmazlar. Sürekli parmak sallar, siz geri adım attıkça onlar daha da cesaret kazanıp saldırılarını büyütürler. İnsan olduğunuzu, dünya hayatındaki sınavların sizin için de geçerli olduğunu kimse hesaba katmaz. Sizden başka herkes günah işlemekte özgürdür sanki. Sizse bir kesimi temsil ettiğiniz için (nedense?) asla günah işlememeli, günaha benzer, görenler tarafından günah denebilecek herhangi bir davranışta bulunmamalısınızdır. Madem bir kere başınızı örttünüz, çocuk, genç, insan olmak gibi vasıflardan kaynaklanan zaaflar size asla uğramamalıdır. Yüksek sesle sohbet edemez, bahçe duvarının üstüne oturup arkadaşlarınızla basitçe çekirdek çıtlayamaz, gülemez, koşamaz, sakız çiğneyemezsiniz. Başınızı örtmenize taraftar ya da karşı olanlar için fark etmez, bir kere örttüyseniz Allah’tan çok hatta önce onları memnun etmelisinizdir.

Bir taraf sunduklarını sandıkları bir özgürlük tanımıyla seçimlerinize, aklınıza, kimliğinize saldırırken diğer taraf yalnızca Allah’la aranızda var olan ibadet/kulluk tanımlarınıza müdahale ederek size saygısızlık yapar. Sanki siz bir günah işlerseniz hep birlikte ceza alınacakmış gibi yaklaşırlar yaptıklarınıza. Yani Allah’ın emirlerini temel haliyle yapıyor olmanız yetmez, başkalarından hiç beklenmediği şekilde sizden sürekli en takvalı haliyle ibadet etmeniz beklenir. Takvanın ölçüsü de kendi memnuniyetleridir.

Bütün kızlar toplansak! 

Bunları düşündüğümüzde toplumu oluşturan bu kesimlerin aslında bizim başörtülü ya da başörtüsüz oluşumuzla değil topyekûn kadın oluşumuzla bir dertleri olduğunu görüyoruz. Eğer kadınsanız, öyle kafanıza göre sokakta yürüyemez, istediğinizi giyemez, istediğiniz işi yapamaz, istediğiniz okulda okuyamaz, yüksek lisans, doktora gibi akademik faaliyetlerde bulunamaz, bisiklete binemez, tek başına yolculuk yapamaz, kendi aklınızla hareket edemezsiniz. Size birilerinin hep “yol” göstermesi gerekir. Neyse ki sorulmadığı halde fikrini beyan eden, size sınırlılıklarınızı hatırlatan “yüce” bir insan her zaman bulunur.

Halbuki tam tersi erkek bireylere bu türlü kısıtlamalar getirilmez. Bir erkek çocuğun meslek seçimi için zekâsı, becerisi ve ailesinin beklentisi dışında “limit yok”ken, bir kız çocuğun meslek seçiminde zekâsı, becerisinden çok bir kadın/anneye en uygun mesleği seçmesi elbirliğiyle sağlanır. Kendisini müslüman sıfatlarıyla tanımlayan bir erkeğe, en görünürü o olduğu için sakalını kesmek dışında bir kısıtlama getirilemezken, kamusal temsili her iki tarafın nezdinde oldukça yüksek ve görünür olan başörtülü kadının aşması gereken dünya kadar engel çıkarılır. Kadın olmak zaten zorken başörtülü kadın olmak ekstra zorlaştırılır. Bu zorluklara bir de yasakçılar tarafından bölünüp küçük küçük düşman kamplara ayrılan kız kardeşlerimizin saldırıları eklenir.

İşin aslı kadınlara ayrımcılık yapanlar bir şekilde iş birliği içinde. Onlar kadınları, akvaryumcudan saydam poşetle alıp eve taşıdıkları japon balıkları gibi “yalıttıklarını”, “koruduklarını” zannederken, bizler kadınlığımızdan ve kız kardeşliğimizden vazgeçmeden, her gün pek çok kadının şiddete maruz kaldığı, günlük sıkıntılarla baş etmek için gücünü israf ettiği bu dünyada birbirimize sahip çıkabiliriz.  

Esra Özer Duru, Ankara, 16.8.2022.

https://hertaraf.com/koseyazisi-posetteki-japon-baliklari-3199

Taze Taze Hikâyeler

BEKLEME ODASI

Mart ayı ortalarıydı. Hava, okullardaki mevsim tablolarında her zaman bahara dahil edilmesine rağmen, yıllardır rolüne direnen bu aya yakışı...

Yeni Yazılardan Haberdar Olun

Kaçırmayın!