Geçen hafta kadınların camilerde karşılaştığı muameleyle ilgili iki paylaşıma denk geldim. İlki tanımadığım bir insanın paylaşımıydı. İstanbul’da iki büyük camide kadınlara ayrılan yerin Cuma namazı sırasında tümüyle erkeklere tahsis edilmesi nedeniyle namazını kılamadığını serzenişlerle yazmıştı. İkincisi, şahsen tanıştığım bir arkadaşımın kadınlara camilerde ayrılan yerlerin kötü şartları üzerinden eleştirilerini dile getirdiği başka bir paylaşımdı. Kişisel tecrübelerimizden bu muameleye aşinayız zaten. Üstelik bu tecrübeler, vakit, Cuma, teravih, tahiyyetül mescit namazları için ayrı ayrı mevcut.
Salgın sürecinden önce her Cuma bir grup kadınla birlikte
camiye gider, küçük safımızla, camide kadınlara ayrılan yerde namazımızı
kılardık. Cemaat, camide kadın varlığına o kadar yabancı ki, “vakit namazları
cemaatle kılalım” diye hiç düşünmedik. Yaşadığımız yer küçük ve namaz için
tercih ettiğimiz cami oldukça büyük olduğundan bize yer kalmaması gibi bir
sıkıntıyla karşılaşmadık. Her ne kadar kadınların girdiği arka kapı birkaç Cuma
kilitli unutulsa da, amcalar kapıya yaslanıp içeri girmemizi bilmeden engellese
de, en arkada duvara yaslanıp namaz vaktinin girmesini bekleyenlerin önünden yürümek
resmi geçit hissi yaşatsa da, namazdan hemen önce kadınlar kısmına aşağıdaki
erkeklerden önde olur da namazları kabul olmaz diye ilk iki safı boş bırakmamız
için çocuklarla haber gönderilse de… namazımızı kıldık. Hatta kışın buz gibi
olan kadınlar kısmı yerine cemaatin vakit namazlarda kullandığı, ses sistemi
bulunduğu için camiden kopmayan, daha sıcak küçük alanda namaz kılma
ayrıcalığına bile kavuştuk. Ne yazık ki, salgınla birlikte sürecimiz akamete
uğradı.
Merkezde bir camide Cuma namazı kılmak istediğimizde ham
betonun üzerine serilmiş kilimlerle karşılaştık. Büyük ihtimalle depo olan oda,
caminin içindeki kadınlar kısmının erkek cemaat tarafından doldurulması ve kadın
cemaatteki “beklenmedik” artış nedeniyle kadınlar kısmı olarak hizmet vermeye
başlamıştı. Bu odacık çapraz olduğu için kadınlar saf tutamıyor, secdeye vardıkça
hem dizleri eziliyor hem de buz gibi beton yüzünden donuyorlardı. İlçe
müftülüğüne yaptığımız müracaat sonrası odaya bir halı serildi ve elektrik
sobası kondu. Nispeten ayrıcalıklı bu tecrübenin yanında olumsuz tecrübeler
daha çok. Artık halı parçaları ve elektrik süpürgeleriyle defalarca saf tuttuk.
Yazıyı biraz uzatma ve okuyucuyu sıkma pahasına örnekleri
arttıralım. Ankara Ulus’ta tarihi bir caminin kadınlar kısmına çıkıp namaza
durduk. Biz namazdayken yanımızdaki kumaş yığını kıpırdamaya başladı. Hepimizin
yüreği ağzına gelirken burayı kestirmeye uygun bulan kişi kalkıp gitti. Bir
keresinde bir gezi vesilesiyle bulunduğumuz Bilecik’te tren istasyonuna yakın
küçük bir camide Cuma vakti denk geldi. Kadınlar tuvaletindeki su, dışarıdaki
şadırvanda erkekler abdest alırken kesildiği için az kalsın namaza
yetişemiyorduk. Abdestle ilgili badireyi sağ salim atlattıktan sonra deyim
yerindeyse kadınların “tıkıldığı” küçük odada artık halı rulosunu açarak namaz
yeri ayarladık. Ama bu küçük odada ses sistemi bulunmadığını gördük. Üzülerek
Cuma yerine öğle namazı kıldık. Bir keresinde Bursa’da Yeşil Camii’de
tahiyyetül mescit namazını “fahri kadınlar kısmı hatırlatıcısı amca” yetişemeden
hızla eda ettik. Edirne Selimiye Camii’nde bahçenin diğer ucundaki tuvalette
abdest almaya çalışırken cemaati kaçırdık. Ortaköy’deki Büyük Mecidiye
Camii’nde ise o güzelim ışığın altında namaz kılmamız engellendiği için arka
tarafta camiden tamamen kopuk bir bölümde namazımızı cemaatsiz kıldık. Hatta namazdan
sonra mimarisini, kubbesini, vitrayını, ışığını görelim diye camiye girmek
isteyince “fahri kadınlar kısmı hatırlatıcısı amca” önümüzü kesti, çok kararlı
bir şekilde bizi camiye almamak için direndi. Az kalsın göremeden çıkacaktık. Eyüp
Sultan’da kıldığımız namazsa hafızamızda caminin huzurlu ortamı yerine ıslak,
kokulu ve loş bir anı bıraktı.
Düşünüldüğünde kadınlar sadece teravih namazı için camileri
doldurduğunda makbul karşılanıyor. O zaman yaşananlar ise ayrı bir yazı konusu.
Özetle “çocuklar kadınların aparatı gibi görüldüğünden teravih esnasında zaten
küçük olan kadınlar bölümünden camiyi şenlendiriyorlar” desek yeterli olur. Bu
deneyimlerin çoğu hayatta sadece bir kere yaşanabilecek deneyimler. Düşünsenize
“fahri kadınlar kısmı hatırlatıcısı amcalar” Mescid-i Haram’da ya da Mescid-i Nebevi’de
görevlerini icra etmeye devam etselerdi…
Aslında sorunlar Peygamberimizin günlük pratiklerine
baktığımızda görmediğimiz gelenekleşmiş yaklaşımlardan kaynaklanıyor. Artık bu sıkıntılara
dair farklı çözümler geliştirmek gerekiyor. Bunun için özellikle Diyanet İşleri
Başkanlığına büyük iş düşüyor. Başkanlık, camilerde kadınların varlığını
kolaylaştırıcı fiziki şartların sağlanıp sağlanmadığını bizzat ve özellikle imamları,
müezzinleri eliyle denetlemeli. Daha önemlisi ise cemaati, kadınların öncelikle
farz ibadetlere katılımlarını sonra da camideki varlıklarını engellememek, yaptıkları
engellemeleri hadislere, sünnete dayandırmamak konusunda uyarmalı. Kimse “tek
saf olalım, omuz omuza namaz kılalım” demiyor zaten. Yeter ki, hepimize farz
kılınan Cuma namazını eda etmemiz imkânsız hale gelmesin. Aynı zamanda kadın
müminler, yüzlerce yıl önce büyük maharetle inşa edilmiş, incelikle işlenmiş
kubbelerin, vitraylardan içeri huşu getiren ışığın altında lezzetli namazlar
kılmaktan mahrum bırakılmasın. Ayet hükümleri dururken birtakım uygulamalarla
ortaya çıkarılan bu ayrımcılıklar ortadan kalksın! Üstünlük takvayladır.
Hiçbirimiz bir başkasının Huzur-u İlahi’deki yerini zaten ç/alamaz. Kimse
Allah’ın ayetlerinden cinsiyetleri bir ayrımcılık konusu yapmasın!
Esra Özer Duru, Ankara, 2.2.2022.
https://hertaraf.com/koseyazisi-huzur-u-ilahi-de-ayricalikli-kullar-kimler-2832
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder