Ne yapacağını bilemiyordu. Büyük bir şok yaşıyordu. Adamın,
“ağır kusur var” diyen tok sesi de şokunu arttırmaktan başka bir işe
yaramıyordu. “Nasıl ağır kusur”? Hâlbuki bunca zamandır iyi niyetten başka bir
şey beslememişti. Adamın hata olarak gördüğü şeylerde aslında niyetinin hep iyi
olduğunu senelerdir anlatamamıştı… Unuttuğu bir iki şey vardı ama bunlar ağır
kusur olarak değerlendirilemezdi. Acımasız bir sözdü. Adamın yüzüne baktı.
Duygularını ele vermeyen keskin bir yüz ifadesi vardı. “Biraz ağır konuşmuyor
musun? Bunca yıllık emeğime karşı…” diyecek oldu. Diyemedi.
Boğazına bir hıçkırık düğümlendi. Ağlamamalıydı. Sokak
ortasında, herkes ikisine bakarken… Bir kere, yıllar önce, tam hazırlanmışlar
dışarı çıkacaklarken adam kıyafetine takmamış mıydı? Yeni aldığı, özene bezene
ütüleyip giydiği… “Bunun yakıştığını mı zannediyorsun?” diye bağırmıştı avaz
avaz. Komşular duyacak diye ödü kopmuştu. Dolabın karşısına geçip kıyafetlerini
askılardan alıp oraya buraya fırlatmıştı. Kadın, başına fırlatılan eşyaların
arasında yere oturup hıçkıra hıçkıra ağlamıştı. Şimdi de ağlasa mıydı acaba?
Ama engel olan bir şey vardı sanki. Ağlamaya yetecek duygu yoğunluğu bir türlü
oluşmuyordu. Dikkatini dağıtan düşünceler, trenin camından geçen görüntüler
gibi akıp duruyordu. Detaylar seçilmiyor, sadece görüntüye çizikler
bırakıyordu. Sonsuz bir döngüde sürüp giden çizikler... İç dünyası da böyleydi.
Çizikler, çizikler… Kendisini kışkırtmak için “can kırıkları” diye düşündü.
Ağlayacak gibi oldu. Yine dikkati dağıldı. “Ağır kusur” tamlaması kulaklarında
yankılanıyordu.
Adam karşısında mırıl mırıl söylenmeye devam ediyordu ama
aklındakilerin sesi daha yüksekti. Adamın söylediklerini anlayabilecek kadar
dikkat edemiyordu. Herkesin sevdiği yemekleri pişirmeye çalışmış, çoğu akşam
iki ayrı yemek yapıp ev halkını mutlu etmeyi ummuştu. “Ağır kusur”… Kimse onun
ne sevdiğini, ne sevmediğini bilmezdi. Pek sessiz yapmıyordu işini ama ne
yapsındı onun da canı vardı. Hiç mi söylenmesindi yani?
İlk tokadı attığında, özür dilemişti adam. “Yanlışlıkla oldu, ama senin yüzünden… Üstüme bu kadar gelmemeliydin.” Bir daha olmasın istiyorsa adamın üstüne gitmemeliydi. Yazık adamcağıza ne kadar da üzülmüştü. “Bundan sonra dikkat edeceğim” diye söz vermişti kendi kendine… “Ağır kusur”… Bir daha olmaz sanmıştı, “bana vurmak zorunda kalacağı kadar üstüne gitmeyeceğim.” Ama olmuyordu. Artık çok daha kolay damarına basılıyordu adamın. Ne olduğunu anlayamadan bir çırpıda… Tokadı yemiş, bir köşede ağlarken buluveriyordu kendini. Önceleri boğazı yırtılırcasına ağlıyordu. Olanları geri alabilmek için, onları yutmaya çalışır gibi yutkunuyordu. İlk seferlerde adam da onunla birlikte gözyaşı döküyor, af dileyip yalvarıyordu. “Bir daha asla! Ama sen de…” cümleleri havada savruluyor, tokatlar kadar incitiyordu nerdeyse… Bir defasında karşılık vermeye yeltenmişti adama… Bu daha çok kızdırmıştı onu. “Ne cüretle geri zekâlı? Bana nasıl vurmaya kalkışırsın sen?” Haksız değildi adam. Hakaret olmuştu bu şahsına. Küçük görüldüğünü, erkekliğinin ayaklar altına alındığını hissetmişti. “O da kadın mıydı?” Sahiden kadın mıydı? Adamın ne demek istediğini anlamalı, ona eziyet etmeden gerçekleştirivermeliydi. “Ağır kusur”… Herhalde bu olmalıydı!
İlk tokadı attığında, özür dilemişti adam. “Yanlışlıkla oldu, ama senin yüzünden… Üstüme bu kadar gelmemeliydin.” Bir daha olmasın istiyorsa adamın üstüne gitmemeliydi. Yazık adamcağıza ne kadar da üzülmüştü. “Bundan sonra dikkat edeceğim” diye söz vermişti kendi kendine… “Ağır kusur”… Bir daha olmaz sanmıştı, “bana vurmak zorunda kalacağı kadar üstüne gitmeyeceğim.” Ama olmuyordu. Artık çok daha kolay damarına basılıyordu adamın. Ne olduğunu anlayamadan bir çırpıda… Tokadı yemiş, bir köşede ağlarken buluveriyordu kendini. Önceleri boğazı yırtılırcasına ağlıyordu. Olanları geri alabilmek için, onları yutmaya çalışır gibi yutkunuyordu. İlk seferlerde adam da onunla birlikte gözyaşı döküyor, af dileyip yalvarıyordu. “Bir daha asla! Ama sen de…” cümleleri havada savruluyor, tokatlar kadar incitiyordu nerdeyse… Bir defasında karşılık vermeye yeltenmişti adama… Bu daha çok kızdırmıştı onu. “Ne cüretle geri zekâlı? Bana nasıl vurmaya kalkışırsın sen?” Haksız değildi adam. Hakaret olmuştu bu şahsına. Küçük görüldüğünü, erkekliğinin ayaklar altına alındığını hissetmişti. “O da kadın mıydı?” Sahiden kadın mıydı? Adamın ne demek istediğini anlamalı, ona eziyet etmeden gerçekleştirivermeliydi. “Ağır kusur”… Herhalde bu olmalıydı!
İlk seferlerde ne istediği daha belliyken, artık sürekli
değişen taleplere, sınırlara, sinir uçlarına uyum sağlamak güçleşmişti. Kusuru
bizzat işlemesine gerek kalmamıştı. İşyerinde yolunda gitmeyen bir görüşme,
çocukların gürültüsü, trafikte yol vermeyen şoförler… Ne kadar dikkat ederse
etsin iş kendisinden çıkmıştı, son değişmiyordu. Ağlamalarının dozu azalmaya
başladı. Hak edilmiş bir şey için ağlamanın anlamı yoktu zaten. Konu komşuya rezil
olmamak için çığlık falan atmazdı. Kimsenin haberi olmamalıydı bu olanlardan. Kendisini
küçük düşmüş, fiziksel hasarlardan çok duygusal yaralar almış hissediyordu.
Kapatıcılar, kremler fiziksel hasarları görünmez yapıyordu da içindeki hasar
içini yakmaya devam ediyordu. “Ağır kusur”…
Onun ağlamaları azaldıkça adamın şiddetinin dozu
artırıyordu. Hem vuruyor, hem hakaret ediyordu. Bir keresinde kafasını vurup
kendinden bile geçmişti. Ayılırken “Neredeyim ben?” sorusu dökülmüştü
dudaklarından. Sahiden neredeydi? Düşüncelerinin ağır kadife perdelerini
elleriyle aralamaya çalışır gibi bir hareket yaptı. Başını kaldırınca sert
gözlerle kendisine bakan adamı gördü. Birden hatırladı nerede olduğunu… Adamın
karşısında küçüldü sanki… Kusurlu olduğunu biliyordu artık. “Ağır kusur”…
İtiraz etmeyecekti. Bunca yıl kabullenmiş olmalıydı kusurlarını.
Onun yüzüne baktı tekrar. “Hanımefendi!” dedi adam, “Ağır
kusurlusunuz. Kırmızı ışıkta duran araca gelip arkadan vurmuşsunuz. Tutanak
tutmamız gerek.” Birden güneş doğdu sanki. Gözünün önü açıldı. Gülümseyerek
baktı trafik polisine. “Tabi memur bey, tutanağı tutalım. Karşı taraftan özür
dileyeyim ben” dedi. Artık ağır kusurun ne olduğunu biliyordu.
“Ağır kusur kavramı, bir özel hukuk kavramı olup kasıt olmamakla
beraber kasta yakın bir kusurun mevcudiyetini ifade eder. Trafikte ağır kusur,
alkollü araç kullanımı, kırmızı ışık ihlali gibi kasıtlı davranışlardır.
Evlilik birliğinde, diğer eşe karşı fiziksel şiddet uygulamak, hakaret etmek,
yalan söylemek… ağır kusurlu davranıştır.”
Esra Özer Duru, Ankara 17.07.2019