“Canavar: (İsim, Farsça) 1. Cana kıyan yaban hayvanı. 2. (mecaz) Düşüncesizce ve acımadan her şeye kıyan kimse.
Canavarlık: (İsim) Canavar olana yakışır iş.” (TDK
Türkçe Sözlük, Beşinci Baskı, Ankara, 1969)
“Canavar: 1. (isim) Masallarda sözü geçen yabani, yırtıcı
hayvan. 2. Köpek balığı. 3. (mecaz) Haşarı, yaramaz çocuk. 4. (halk arasında)
Kurt, domuz vb. cana kıyan yaban hayvanı. 5. (sıfat, mecaz) Acımasız, kötü
ruhlu, zalim (kimse). 6. (sıfat) Herhangi bir şeye çok düşkün olan: Kurabiye
canavarı. 7. Domuz. 8. Kurt. 9. Gölge oyununda doğaüstü bir yaratık tasviri.
Buna ejder de denir. Kötülüğün simgesidir. 10. Yılan, kertenkele, örümcek,
akrep ve benzeri zehirli hayvanlar için baytarnamelerde kullanılan ad.” (kelimeler.gen.tr:
https://kelimeler.gen.tr/canavar-nedir-ne-demek-58112
son erişim tarihi: 5.2.2025.)
Canavar aslında gerçek hayatta bir karşılığı olmayan ve bu
yüzden daha da korkutucu hale gelen bir imaj. Eskiden, korkutarak zapturapt
altına almanın yaygın olduğu dönemlerde, çocukları iğneci ve polisin yanı sıra
canavarla korkuturlardı. Benim şahsi tecrübem iğnecinin daha korkunç olduğu
yönündeydi. Çünkü canavarı görmemiştim ama iğneciye dair acı anılarım vardı
kısa hayatımda. Canavar denince de aklıma çok iri, gözleri parlayan, orayı
burayı yıkıp döken, laftan sözden anlamayan, insana kaçma, saklanma fırsatı
tanımadan yakalayıp parçalayan, muhtemelen tüylü, keskin dişli, sivri tırnaklı,
karanlık bir şey gelirdi. Arkadaşlarımın canavarlara dair tasvirlerinde ise
pullardan oluşan zırh gibi bir deri, silaha dönüşen uzuvlar ve kuyruk da
bulunuyordu. Bir canavarlıklarını görmemiştik ama Van Gölü Canavarı, Loch Ness
Gölü Canavarı vardı. İstiklal Marşında “medeniyet” denilen “tek dişi kalmış
canavar” vardı. Sırf eğlence olsun diye önlerine dizilen arabaların üstünden
atlarken onları ezip hurdaya çeviren araçlara “canavar kamyonlar” deniyordu. Herkesin
canavarı kendineydi yani. Ortak noktamız aşırı şiddet uygulayan, kalpsiz bir
yaratık olmasıydı.
Büyürken bir canlının, bir şeyin canavar olarak
tanımlanabilmesi için ille tüylü, pullu, keskin dişli, uzun tırnaklı falan
olması gerekmediğini gördük. Canavarca hislerle cinayetler işleyen, halkları
katledip ortadan kaldırmaya, topraklarını ellerinden almaya azmeden ülkeler
gördük. Belki dokunulmazlık zırhları vardı ama tüyleri ya da pulları yoktu. O
yüzden canavarlık kriterlerimizde bazı değişiklikler yaptık. Canavarlar, bizim
gibi görünebiliyor, aramızda yaşıyorlardı.
Biz, canavarlar hakkında bu kadar bilgi edinirken yetkili
etkili bazı insanların onları hiç tanımadığını fark ettik. Bu noktada yazacağım
şeylerin dehşetinden dolayı özür dilerim, yazıyı tasarlarken bu detayları
yazmama kararı almıştım ama bir canavarın teşhisinin neden mümkün olmadığını
anlayamadığım için yazmam gerekti.
Pınar Gültekin; sıradan, etten kemikten, kedi tırmalasa
tırmalandığı yerden kanı akacak bir kadın, Cemal Metin Kaya isimli bir canavar
tarafından önce boğuldu. Canavar Kaya’ya bu yetmemiş olacak ki Pınar’ı
hala hayattayken cenin pozisyonunda bir varile koyarak yaktı.
Daha sonra üzerine beton döktü. Son olarak bir noktada yardım aldığı kardeşiyle
birlikte ormanlık alana attı. Yani canavar, Pınar’ı bir değil aslında üç
kere ve üç farklı yöntemle öldürdü. Üstelik delilleri görünce suçlarını itiraf
etti. “Canavarca hisle ve eziyet çektirerek kasten öldürmek” suçlamasıyla yargılandı,
ağırlaştırılmış müebbet istenirken “haksız tahrik”le indirim yapılan Kaya’ya 23
yıl hapis cezası verildi. Gültekin ailesinin, itirazı ile üst mahkemeye taşınan
karar, o mahkeme tarafından ağırlaştırılmış müebbete çevrildi. Bu kararı da
Canavar Kaya’nın ailesi Yargıtay’a taşıdı. Geçen hafta karar veren Yargıtay ağırlaştırılmış
müebbet cezasını bozdu. Kaya’nın “canavarca hislerle öldürme” suçundan değil,
“niteliksiz kasten öldürme suçundan haksız tahrik uygulanarak yargılanmasını”
istedi. Yargıtay, bizim canavar tanımımızın “aşırı şiddet uygulayan, kalpsiz
bir yaratık” ortak paydasını bilmiyor olmalı ki, Kaya’da kürk, pullu deri,
keskin dişler, sivri tırnaklar, kuyruk vs. yerine (muhtemelen) takım elbise ve
kravat gördüğü için onun canavarlığını teşhis edemedi.
Velhasıl Yargıtay’ın teşhis edemediği ama bizim gördüğümüz, etimize kemiğimize değen, canımızı yakan her gün en az bir kadını bizden alan bu canavarlar, toplum içinde, aramızda yaşarlar. Yine toplum tarafından özenle beslenip büyütülürler. “Kabahat”leri kendiliğinden ortaya çıkar ya da inkâr edilemeyecek şekilde yakalanırlarsa takım elbise giydirilip denetimli serbestlik, şartlı tahliye, ağır/haksız tahrik indirimi, hükmün açıklanmasının geri bırakılması, cezanın ertelenmesi, uzaklaştırma cezası gibi yöntemlerle korunur, kollanır, kamufle edilirler. Yine bu yöntemlerle sayıları ve türleri garanti altına alınır. Biz de sanki bir fantastik roman yazarının, kimselerin aklına gelmeyen tuhaf canavar türleriyle doldurduğu kitabının sayfalarında yaşıyormuşuz gibi bütün bunların nasıl olabildiğini anlayamadan bakakalırız.
Esra Özer Duru, Ankara, 8 Şubat 2025.