14 Temmuz 2024

SCHRODİNGER’İN GAZZELİ KEDİSİ

Schrödinger’in Kedisi”; kuantum mekaniğinin temel dalga denklemi problemlerinin günlük nesnelere uygulanışını ele alan meşhur bir fizik kuramıdır. Kuramı 1935’te Avusturyalı fizikçi Erwin Schrödinger yazmıştır. Düşünsel deneyde; canlı ve sağlıklı bir kedi, küçük bir şişe zehir ve radyoaktif bir kaynakla kapalı bir kutuya bırakılır. Radyoaktif kaynağın bir saat içinde ışıma ihtimali ışımama ihtimaline eşittir. Kaynak ışırsa içerideki sensör radyoaktiflik algılayacak, şişeyi kıracak mekanizmayı çalıştıracak ve zehir kediyi öldürecektir; ışımazsa sensör herhangi bir radyoaktivite algılamadığı için mekanizmayı çalıştırmayacak ve kedi zehirlenmediğinden canlı kalacaktır. Burada en önemli rol gözlemcinin/şahidin rolüdür. Çünkü gözlemci kutuya bakana kadar kedi hem ölü hem diridir. Başka bir deyişle gözlemci, ölüme ya da hayata şahit olacaktır. Kutuya bir kez bakıldığında ise biri dışında tüm ihtimaller ortadan kalkar.

Kuramın, ihtimallerin çokluğuna dayanarak sonuçların çeşitliliğine yaptığı vurgu, onu ileriki yıllarda siyaset, edebiyat, müzik, sinema, dizi, video oyunu, çizgi roman gibi alanlarda popüler kılar. Ayrıca Schrödinger’in Kedisi fizik kuramı olmasına rağmen bu bilimin ötesine geçerek felsefi bir tartışmaya da ilham kaynağı olur. Buna göre, bir “gerçeklik”, biz onu gözlemlediğimiz sürece vardır. Halbuki gerçek hayatta, gözlemlenen olay, onu gözlemleyenlerden bağımsız olarak kendi oluşturduğu koşullarda varlığını sürdürür.

Bir süredir İsrail’in Gazze’de işlediği suçlar, Gazzelilere uyguladığı soykırım günlük gündemimizde gerektiği kadar yer almıyor. Bu da haliyle zulmün, acının, dökülen kanın azaldığı yönünde bir zanna sebep oluyor. Aslında bu göz aldanması (illüzyon) zulüm azaldığı için değil, biz Gazze’ye daha az baktığımız için ortaya çıkıyor. Hatta bakmadığımız için görmediğimiz ya da zulüm bitti zannettiğimiz birçok coğrafya mevcut. Bu da insanın aklına “acının algısal bir hiyerarşisi mi var?” sorusunu getiriyor. Bir zulüm coğrafyasına bakışımızın derinliğini; zalimin kim olduğu, zulüm görenlerle tarihsel, kültürel, dini hatta mezhebî bağımız ve coğrafi yakınlığımız belirliyor. Öyle ki değişik bölgelerde çekilen acılar, gündemlerde kendilerine ölü, yaralı, mülteci, mağdur sayılarının çokluğuna/azlığına göre yer buluyor. Dünyanın soykırım karnesinde, aylardır acılar içindeki Gazze’yle birlikte başka soykırımlar da listeleniyor.

Sudan:

Sudan yıllardır diktatörlük, darbe ve iç savaş yüzünden acı çekiyor. 25 milyon Sudanlı, acil insani yardıma muhtaç. 9 milyon insan evini terk etmiş. Sudan’da kimin kimi öldürdüğü bile belli olmayan Darfur olayları sırasında 200 binden fazla insan hayatını kaybetmiş. Son bir yıl içinde de 16 bin kişi daha ölmüş. Kitlesel ölümlere yol açacak büyük bir açlık krizinin gölgesi ise çoktan ülkeye düşmüş durumda.

Doğu Türkistan:

Uygur Türkleri, yurtları Doğu Türkistan’da 1950’lerden beri Çin’in sistemli soykırımına maruz kalıyor. Çok sayıda Müslüman Uygur Türkü, gizli gözaltı kamplarında tutuluyor ve birçoğundan haber bile alınamıyor. Çin, Uygurları, bölgeden, tarihten kazımak, hiç yaşamamış gibi gösterebilmek için akıl almaz zalimlikler yapıyor, camileri yıkıp tahrip ediyor, Uygur mezarlıklarını yok ediyor, sağ kalanların soy bağlarını ortadan kaldırıyor.

Arakan:

“Dünyanın en çok zulüm gören azınlığı” olan Müslüman Arakan halkı, Budist Myanmar hükümeti tarafından 1970’lerden beri soykırıma tabi tutuluyor. 1 milyondan fazla Arakanlı ülkesini terk etmek zorunda kalmış. Çoğu Bangladeş’teki mülteci kamplarında hayat mücadelesi veriyor. Myanmar hükümetinin inkârına ve ağır sansürüne rağmen, zulüm kayıt altına alınmış durumda. 2016’dan beri 24 bin Arakanlı öldürülmüş. 18 bin kadın ve kız çocuğu tecavüze uğramış, 116 bin Arakanlı dövülmüş, 36 bin Arakanlı yakılmış.

Kongo:

Afrika’nın ortasında verimli elmas, altın, bakır, kobalt, koltan madenlerine sahip Kongo’da çok uzun zamandır yerli halklar arasında “iç savaş” yaşanıyor. 1998-2008 arasındaki on yıllık dönemde 5.4 milyon insanın öldüğü 5 milyon insanın da yerinden edildiği Kongo, en çok ihmal edilen mülteci krizine sahne oluyor. 120 isyancı grup, çeşitli yoğunluklarda birbirleriyle ve yönetimle sürekli çatışma halinde. Kongo halkı açlık, şiddet, ayrımcılık, fakirlik, yolsuzluktan oluşan bir zulüm ikliminde yaşamak zorunda. Şiddet o kadar korkunç ki, isyancı gruplar küçük yaşlardaki çocukları savaştırmaktan çekinmiyor.[1]

Şahitlik meselesi

İnsanlığın hali pür melaline bakınca önümüzde kutulara kapatılmış çok sayıda “kedi” bulunuyor. Ne kadar anlamazdan gelirsek gelelim gözlemci olarak ölüme şahit olup duruyoruz. Acıların hiyerarşisi mi var yoksa çoktan yazıldığımız şahitlikten mi kaçınıyoruz bilinmez ama dünyanın dört bir tarafında zulüm var, bizim önlemeye gücümüz yetmiyor, acziyetimizle sınanıp duruyoruz. Sessizliğimiz zalimlere cesaret veriyor.[2]

Esra Özer Duru, Ankara, 13.07.2024.



[1] Bunun için Kongo’da değil, başka bir Afrika ülkesi Sierra Leone’de geçen Kanlı Elmas filmini izlemenizi önerebiliriz.

Taze Taze Hikâyeler

BEKLEME ODASI

Mart ayı ortalarıydı. Hava, okullardaki mevsim tablolarında her zaman bahara dahil edilmesine rağmen, yıllardır rolüne direnen bu aya yakışı...

Yeni Yazılardan Haberdar Olun

Kaçırmayın!